Canlıların Ortak Özellikleri

Canlıların Ortak Özellikleri

Dünya üzerinde yaşayan canlılar, bitkiler ve hayvanlar olmak üzere iki kısımda incelenebilir. Bu canlı organizmaların temel bir takım ortak özellikleri bulunmaktadır.

1. Hücre yapısı: Bütün canlılar hücre ya da hücrelerden oluşmuştur. Hücre organizmanın temel birimidir. Hücrede geçen bir takım olaylar canlılığın devamına izin verir.
2. Beslenme: Canlılar yaşam faaliyetlerini gerçekleştirebilmeleri için dış ortamdan besin olmak zorundadırlar. Hayvansal organizmalar besinlerini dış ortam hazır olarak alırken, bitkiler kendi besinlerini kendileri sentezler.
3. Hareket: Canlılar dış ortamdan gelen uyaranlara karşı tepki gösterirler. Dış ortamdan gelen uyartılar ışık, ısı v.s olabilir.
4. Büyüme: Canlılarda hücre bölünmesi ile hücre sayısı artar. Buna bağlı olarak organizma büyüme eğilimine girer. Organizmaya alınan besinlerin büyük bir kısmı bu amaç için kullanılır.
5. Üreme: Canlılar kendi nesillerini devam ettirebilmek için ürerler. Eşeysiz ve eşeyli üreme olmak üzere iki tip üreme canlılarda görülür.
6. Solunum: Canlıların yapılarına almış oldukları besinleri hücre organ ellerinde oksijenli ya da oksijensiz bir şekilde yakarak enerji üretmeleri olayıdır. Oksijenli solunum olayı özetlenecek olursa;

Enzim
Besin+Oksijen ———>Su+Karbondioksit+ Enerji
şeklinde gerçekleşmektedir.

Tabiatta birtakım canlılar (Bira mayası) enerji üretmek maksadı ile oksijensiz solunum olayını gerçekleştirir.
Enzim Besin ———>Etilalkol+Karbondioksit+Enerji
şeklinde gerçekleşmektedir. Bu olaya aynı zamanda fermantasyon= mayalanma da denir.

7. Boşaltım: Canlılar, çeşitli faaliyetler sonucu organizmalarında oluşan artık maddeleri, kararlı bir iç ortam oluşturmak için atarlar. Canlılar bu olayı gerçekleştirebilmek için çeşitli organ sistemleri oluşturmuşlardır.
8. Sindirim: Canlılar, yapılarına almış oldukları büyük molekülleri küçük moleküllere çevirirler.
9. Sentez: Canlılar, yapılarına almış oldukları küçük molekülleri organizmalarına uygun büyük moleküllere dönüştürürler. Örneğin; protein sentezi

HÜCRENİN YAPISI
Canlıların en küçük temel yapı birimine hücre denir.
Hücreler ökaryot ve prokaryot olmak üzere iki kısımda incelenir.
Prokaryot hücre
Kalıtım maddesi etrafında çekirdek zarı bulunmayan ve ribozom hariç hücre organ ellerine sahip olmayan ilkel hücre tipidir. Bakteri ve mavi - yeşil alg örnek verilebilir.
Ökaryot hücre
Kalıtım maddesi etrafında çekirdek zarı bulunan ve hücre organellerine sahip olan gelişmiş hücre tipidir. Ökaryot hücre üç kısımda incelenir.
Hücre zarı Sitoplazma Çekirdek
1. Hücre Zarı: İki protein tabakası arasında, iki yağ tabakasından oluşmuştur. Proteinlerin bir kısmına karbonhidratlar bağlıdır. Bitkisel ve hayvansal tüm hücrelerde bulunan zar; canlı, seçici-geçirgen, saydam ve ince özelliktedir. Zar, hücreyi korur, şekillendirir, madde afiş verişini kontrol eder.
2. Stoplazma: Hücre zarı ile çekirdek arasını dolduran, canlı, renksiz, yarısaydam, suda çözünmeyen bir sıvıdır. Yapısında su ve çeşitli maddeler bulundurur akışkandır. Organeller Stoplazma içinde yer alır.
Hücre Organelleri:
Mitokondri:
Hücrenin enerji üretim merkezleridir. Solunum olayını gerçekleşmesine olanak verir. Sayıları hücrelere göre değişebilir. Matrix, krista iç yapıyı oluşturur. Ayrıca içerisinde ribozom organeli ve kalıtım maddesi bulundurur. (DNA)
Ribozom:
Görevi protein sentezini gerçekleştirmektir. RNA molekülü içerir.
Endoplazmik Retikulum:
Madde taşınmasında görevlidir. Hücre çekirdeği ve hücre zarı ile bağlantılıdır. Üzerinde ribozom bulunduranlara granüllü E.R. denir.
Golgi Cisimciği:
Hücre için gerekli salgıları salgılamakla görevlidir.
Lizozom:
Sindirim enzimleri taşır. Hücreye alman besinlerin sindirilmesinde görevlidir. Bitkisel hücrelerde bulunmaz.
Sentrozom (Sentriol):
Hücre bölünmesi sırasında iğ ipliklerinin oluşturulmasında görevlidir. Bitkisel hücrelerde bulunmaz.
Koful (Vakuol):
Tek hücrelilerde, sindirim ve boşaltım görevi yapar. Genç, bitki ve hayvan hücrelerinde küçüktür. Bitki yaşlandıkça koful da büyür.
Plastidler:
Bitki hücrelerinde bulunur, üç çeşittir.
I. Kloroplast: Yeşil renk pigmenti bulundurur. Fotosentezle görevlidir. Yapraklarda, otsu gövdede bulunur.
II. Kromoplast: Turuncu, sarı, kırmızı renk pigmenti bulundurur. Çeşitli vitaminleri kapsar, meyveye renk verir. Havuç, domates v.b...
III. Lökoplast: Renksiz plastidlerdir. Genellikle nişasta depo eder. Köklerde, tohumda bulunur.
Hücre Çeperi: Hücre zarı üzerinde selüloz birikmesi ile oluşur. Bitki hücresine sertlik ve desteklik verir. Bitki hücrelerinde bulunur.
3. Çekirdek : Hücresel olayların yönetilmesinde ve karakterlerin sonraki nesillere aktarılmasında görevlidir.
Çekirdek dört ana bölümden oluşur.
I. Çekirdek Zarı: Çift katlı olup, hücre zarının sahip olduğu tüm özelliklere sahiptir. Hücre bölüneceği zaman eriyerek kaybolur.
II. Çekirdek Plazması: Hücre sitoplazmasına benzer yapıdadır. İçerisinde organik bileşikler ve nükleik asit bulundurur.
III. Çekirdekçik: Çekirdek içerisinde bulunan koyu renkli taneciktir. Birden çok olabilir. Hücre bölünmesi esnasında kaybolur.
IV. Kromatin iplik: Çekirdek stoplazması içerisinde, ağ şeklindeki yapılardır. Hücre bölünmesi esnasında kışalıp kalınlaşarak kromozom adını alır.
Kromozom sayısı, türlere göre değişkenlik gösterir. Örneğin insanda 46, soğanda 16 kromozom bulunur.
Canlılar şu yapılara sahip olabilirler.
Hücre -» Doku -» Organ -> Sistem -> Organizma
Nükleik Asitler
DNA (Deoksiribonükleik asit) ve RNA (Ribonükleik asit) olmak üzere iki çeşittir.
DNA nükleotid dizilerinden yapılmış büyük moleküllerdir. Nükleotidler bir organik baz bir de-oksiriboz şekeri ve birde fosfat (fosforik asit) grubundan oluşur.

DNA'nın yapısı: DNA'nın yapısında Adenin, Timin, Guanin ve Sitozin olmak üzere dört çeşit nükleotid bulunur. DNA çift zincirlidir. Sembolik olarak şu şekilde gösterilebilir.

DNA'da adenin nükleotid ve timin nükleotid ile timin nükleotid karşiliklı yer alır ve îki hidrojen bağı İle bağlanırlar, guanin ile sitozin nükleotidler karşılıklı yer alır ve üç hidrojen bağı ile bağlanırlar. DNA'lar yapabilme yeteneği kazandırır. Bu özellik sayesinde aynı yapı ve karakterde canlı oluşabilmekte böylece kalıtsal karakterler nesiller boyunca taşınabilmektedir.
RNA yapısı: RNA yapısında adenin, urasil, guanin ve sitozin olmak üzere dört çeşit nükleotid bulunur. Tek zincirlidir.

Kromozomlar üzerinde bulunan ve karakterlerin nesiller boyu aktarılmasını sağlayan yapılara gen denir. Her özellik için iki gen bulunur. Dişi ve erkekten gelen genler. Her özellik şifresiz en az üç organik baz tarafından temsil edilirler.

HÜCRE BÖLÜNMESİ
Canlılarda hücre bölünmesi, hücre sayısını artırarak büyümeyi gerçekleştirir,
1. Mitoz hücre bölünmesi:
Mitoz bölünme sonucu oluşan ikj yavru hücre ana hücrenin bir kopyasıdır. Kromozom sayısında ve yapısında değişme olmaz. Mitoz bölünme üç kısımda incelenebilir.
I. Hazırlık evresi (interfaz)
II. Çekirdek bölünmesi
III. Sitoplazma bölünmesi
l. Hazırlık Evresi: Bölünme için gerekli protein ve RNA sentezlenir DNA iki katına çıkar.
II. Çekirdek Bölünmesi: Çekirdek eşlen-rnesi dört evrede gerçekleşir.
a) Profaz:
Çekirdek zarı ve çekirdekçik eriyerek kaybolur. Kromatin iplikler kısalıp kalınlaşarak kromozom halini alır. Kromozomlar kendilerini eşler iğ iplikleri oluşumu başlar.
b) Metafaz:
Eşlenmiş kromozomların (kromatidler) hücrenin ortasında iğ iplikleri üzerinde toplanırlar.
c) Anafaz:
Kromatidler biribirinden ayrılarak karşı kutuplara çekilir.
d) Telofaz:
İğ iplikleri kaybolurken çekirdek zarı ve çekirdekçik oluşur. Kromozomların uzayarak kromatik iplikler halini alması ile çekirdek bölünmesi tamamlanır.
III. Stoplazma Bölünmesi:
Hayvansal hücrelerde boğumlama ile gerçekleşir. Bitkisel hücrelerde çeperden dolayı boğumlama olmaz. Bitkisel hücrelerde orta bölgede kesecikler oluşur. Üzerlerinde selüloz birikmesi ile de bölünme tamamlanır.
2. Mayoz hücre bölünmesi:
Eşeyli üreyen hücrelerin eşey ana hücrelerinden oluşur. Mayoz bölünme sonucunda 2n kromozomlu hücreden, n kromozomlu, 4 yeni hücre meydana gelir.

Doğadaki bütün varlıklar canlılar ve cansızlar olarak iki büyük gruba ayrılır. İnsanlar, Kedi ve Köpekler, Böcekler, Balıklar, Çiçekler, Eğri otları ve Ağaçlar, durgun sularda yaşayan ve mikroskopsuz görünmeyecek kadar küçük olan yaratıklar, hatta bunlardan da küçük olan hastalık yapıcı mikropların hepsi birer canlıdır. Binlerce değişik türü olan bütün canlıların taş, toprak, hava, su gibi doğal maddelerden insanın yaptığı en karmaşık makinelere kadar bütün cansız varlıklardan ayırt edilmelerini sağlayan bazı ortak özellikleri vardır. Canlılar doğar, büyür, çevrelerindeki bütün değişikliklere tepki gösterir, ürer ve ölür. İşte canlılar ile cansızlar arasındaki temel fark budur.

Canlıların çevrelerindeki bütün olaylara ve değişikliklere tepki göstermelerinde en büyük rolü duyuları oynar. İnsan, köpek, fil gibi memelilerde beş temel duyu vardır; bunlar görme, koklama, dokunma, tatma ve işitme duyularıdır. Örneğin bir köpek adını işittiği zaman döner bakar yada kuyruğunu sallar. Bir bebek acı bir ilacın tadını aldığında yüzünü buruşturur. Hayvanat bahçesindeki bir fil çöreği görünce hortumunu uzatır. Parlak ışıkta göz bebeğin büzülmesi, bacak bacak üstüne atmış bir insanın dizinin hemen altına vurulduğunda ayağının birdenbire ileri fırlaması da duyuların bir tepkisidir.

Daha basit yapılı canlıların duyuları bu kadar gelişmiş olmadığı için tepkileri de daha değişiktir. Örneğin bir solucana yüksek sesle bağırıp sıçramasını beklemek boşunadır, çünkü solucanın kulağı yoktur. Ama ona dokunursanız yada karanlıkta üzerine ışık tutarsanız hemen büzülür. Bitkilerin tepkileri genellikle çok daha yavaştır. Hemen hemen her bitkinin kökü aşağıya, toprağın derinliklerindeki suya doğru, dalları ve sürgünleri ise yukarıya, yani ışığa doğru uzanır. Çiçeklerin çoğu geceleri bütün taç yapraklarını kapatır. Bezelyenin yada üzüm asmasının sülük denen sarılıcı uzantıları yakınındaki bir dala yada sırığa deydiğinde bu desteğe dolanarak sarılır. Bataklıklarda yetişen güneş gülünün yapraklarındaki yapıştan tüycüklere bir böcek deydiği anda, bu tüycükler hemen üstüne kapanarak böceği hapseder. Oysa cansız bir varlık, örneğin bir taş parçası dokunma, ışık yada ses gibi dış etkilere hiçbir tepki göstermez. Bir çekiç vurusuyla taşı parçalayıp biçimini değiştirebilirsiniz; ama taş bu vuruşun ardından. Canlıların yaptığı gibi, dışarıdan gelecek yeni bir etki ile yeniden değişmek üzere bir daha eski biçimine dönemez.

Cansız varlıklar arasında, canlıların gösterdiği tepkilere çok benzer şeyler yapabilen tek örnek belki de makinelerdir. Örneğin bir otomobilin marşına basıldığında motoru çalışır ve debriyaj pedalı ile vites kolu devreye sokulduğunda otomobil harekete geçer. Bazı makineler bir fabrikanın işleyişini otomatik olarak denetleyebilir; bir bilgisayar kendisine sunulan herhangi bir sorunu inceleyerek en uygun çözümü bulabilir. Bu açıdan bakıldığında, bütün canlıların ortak özelliği olan tepki verme yetkisi canlı ve cansız varlıkları birbirinden kesin olarak ayırmaya yeterli değildir. Canlıların öbür yaşamsal etkinliklerini de göz önünde bulundurmak gerekir. Bütün canlılar büyür, yani yaşama ilk başladığı andakinden daha büyük boyutlara ulaşır. Büyümenin yolu, canlıların dışarıdan bazı maddeler alıp, bunları kendi dokularının bir parçası haline getirmesidir. Hayvanlar büyümelerini sağlayan besin maddelerini yedikleri öbür hayvanların yada bitkilerin dokularından karşılarlar. Bitkiler ise havadan karbondioksit, topraktan su ve çeşitli mineralleri alıp fotosentez denen bir süreçle kendi dokularını oluşturabilirler.

Bazı canlılarda, örneğin memelilerde gençlik döneminin belirli bir aşamasında büyüme durur. Ama saç, tırnak gibi bazı dokuların büyümesi ve bir kazada zarar gören vücut bölümlerinin kendi kendini onararak yenileme yeteneği yaşam boyu sürer. Örneğin derideki bir yara kapanır, kırılan kemikler yeniden birbirine kaynar. Buna karşılık yengeç ve istiridye gibi bazı hayvanlar yaşadıkları sürece yavaş yavaş büyürler; bitkilerde ise büyüme hiçbir zaman durmaz. Birçok bitkide de kışın yalnızca kökünü toprakta bırakarak ölür; ama baharda yeni gövde ve yapraklarla donanır. Canlıları cansızlardan ayıran en önemli özelliklerden biride üremedir. Her canlı kendisine benzeyen yeni ve ayrı bireylerin dünyaya gelmesini sağlayabilir. Oysa cansız varlıklar hiçbir zaman üreyemez. Ve hiçbir canlı ve cansız hiçbir varlıktan türeyemez.

Bir çok bitki, toprağa düştüğü zaman koşullar elverişli ise yeni bir bitki halinde gelişebilen tohumlarla ürer. Mantar gibi bazı canlılar ise spor denen üreme hücreleriyle çoğalır. Hayvanların çoğu bir yumurtadan gelişir ve ana babasına benzeyerek büyür. Bakteriler ve öbür tek hücreli canlılarda üreme olayı çok daha basittir. Bunların çoğu belli bir boyuta erişinceye kadar büyüdükten sonra ikiye bölünür; yeni hücrelerde yeterince büyüyünce yeniden bölünür. Tek hücrelilerin çok az bir bölümü ile çok hücrelilerden bazı hayvanlar, özellikle mercanlar, deniz anaları ve hidralar tomurcuklanmayla ürer. Bu hayvanlarda vücudun bir yerinden, tıpkı bir bitkinin tomurcuk vermesi gibi bir hücre yumrusu büyür ve bu tomurcuktan yeni bir birey gelişir.

Yeryüzünde henüz varlığı bilinmeyen birçok küçük canlının yaşadığı kesindir. Bazı canlılarda daha yeryüzünde insanın belirmesinden çok önceki çağlarda yaşamış, bazen hiçbir iz bırakmadan soyu tükenerek yok olup gitmiştir. Ama bu gün için bilinen bütün canlılar bilim adamlarınca adlandırılıp sınıflandırılmıştır. Milyonlarca türün ortak özelliklerine ve akrabalık ilişkilerine göre sınıflandırılması, birçok bilim adamını yüzyıllarca uğraştıran çok güç bir çalışmadır. Bu çalışmaların başlangıcından bu yana birçok canlı türü keşfedilmiş yada türlerin sınıflandırmadaki yerini değiştiren yeni özellikleri açığa çıkmış, bu nedenle ilk sınıflandırmalardan bu güne çok şey değişmiştir. Günümüzde bile bütün bilim adamları tek bir sınıflandırma üzerinde görüş birliğine varmış değildir.

Mantarlarda en az su yosunları kadar çeşitlilik gösteren çok karmaşık bir gruptur. Bu canlıların biçim ve boyutları, çıplak gözle görülmeyecek kadar, ilkel mantarlardan orman ve çayırlarda yetişen şapkalı mantarlara kadar değişir. Klorofili olmayan ve genellikle asalak yada çürükçül yaşayan mantarların bir bölümü bitkilerde pas, yanıklık, sürme, külleme ve mildiyo gibi çeşitli hastalıklara, insanların asalağı olan türleri ise pamukçuk ve saç kıran hastalığına yol açar. Buna karşılık şapkalı mantarların zehirsiz türleri çok sevilen bir yiyecektir. Ayrıca bayatlamış ekmek ve peynirlerin öbür yiyeceklerin üzerinde çoğalarak sarımsı yeşil bir küf katmanı oluşturan küf mantarlarıyla bira ve ekmek mayası da bu gruptandır. Likenler mikroskobik su yosunlarıyla mantarların birleşmesinden oluşan ortak yaşar canlılardır. Özellikle nemli ormanlarda toprağın üstünü, ağaçların gövdesini, kayaların ve taşların yüzeyini bir örtü gibi kaplayan likenler, bu işbirliğin verdiği güçle, kurak çöllerden kutupların buzlu topraklarına kadar her yerde yaşamını sürdürebilirler.

Tek hücreli hayvanlar, bitkilerle ortak özellikleri olan su yosunları, mantarlar ve likenlere karşılık, protista aleminin hayvanlara yakın olan tek grubudur. Üstün yapılı gerçek hayvanlardan ayrılıp bu alemin üyeleri arasına katılmaları oldukça eski tarihlere rastladığı halde, bu basit yapılı canlılar bugün bile tek hücreli hayvanlar adıyla anılır ve bazı sınıflandırmalarda hala hayvanlar aleminde gösterilir. Genellikle durgun, tatlı su birikintilerinde yaşayan bu küçük canlıların en bilinen örnekleri amip, terliksi hayvan, kamçılı hayvan ve sıtma asalağıdır.

Bitkiler, asalak yaşayan bir – iki örnek dışında, bütün bitkilerde klorofil denen yeşil bir pigment bulunur. Bu pigmentin ve güneş ışığının yardımıyla bitkiler karbondioksit, su ve mineralleri fotosentezle besin maddelerine dönüştürebilirler. Bitkiler aleminin başlıca grupları şunlardır:

Karayosunları, gerçek bitkilerin en basit üyeleri olan ciğer yosunları ile yaprak yosunlarını içerir.
Atkuyrukları, kibrit otları ve eğrelti otları görece daha gelişmiş bitkilerdir. Ama bunlarda kara yosunları gibi spor denen üreme hücreleri ile eşeysiz olarak çoğalır. Bu gruptaki bitkilerden çoğunun soyu eski jeolojik çağlarda tükendiği için, günümüze kadar ulaşamamış olan türler yalnız fosilleriyle tanınır.

Tohumlu bitkiler eşeyli üremeyle çoğalan, en gelişmiş bitki grubudur. bu bitkilerde erkek ve dişi organlarının üreme hücrelerinin birleşmesiyle oluşan tohum, gelişmesi için elverişli toprak, nem ve sıcaklık koşullarına kavuştuğu anda nem ve sıcaklık koşullarına çimlenerek yeni bir bitkiye dönüşür. Çam, ardıç, köknar gibi iğne yapraklarının tohumu meyvenin içinde gizli değildir, bu yüzden bu bitkilere açık tohumlular denir kapalı tohumlularda ise meyvenin etli bölümü yada tohumları içinde barındırır, bütün meyve ağaçlarını bahçelerde süs bitkilerini de içeren bu gurubun bir adı da çiçekli bitkilerdi.

Hayvanlar bitkiler gibi kendi besinlerini üretemedikleri için başka canlıları yiyerek beslenmek zorunda olan, buna karşılık bitkilerden farklı olarak hareket edebilen canlılardır;bütün hayvanlar alemi içinde yalnızca süngerler ve mercanlar bitkiler gibi bir yere bağlı olarak yaşar. Tek hücreli hayvanları bu gurupta saymayan hemen hemen bütün sınıflandırılmalarda hayvanlar alemi yada üstün yapılı hayvanlar iki alt aleme ayrılır:
Parazoa alt alemi yalnızca süngerleri, yani çok hücreli hayvanları en basit yapılı üyelerini içerir
Metazoa alt alemi ise geri kalan üstün yapılı hayvanları içeren çok kalabalık bir guruptur aşağıda bu gurubun yalnızca çok bilinen başlıca bölümleri alınmıştır:
Knitliler yada selentereler genellikle yakıcı kapsülleri olan ve yaşamlarının hiç değilse bir bölümünü bir yere bağlı olarak geçiren mercanlar, deniz anaları ve deniz şakayıkları bu guruptandır. Yassı solucanlar bu bölüm tenyalar ve karaciğer kelebekleri gibi hastalık yapıcı asalak solucanlar ile akarsu yataklarındaki taşların altında yaşayan zararsız küçük solucanları içerir. İplik solucanlar bu hayvanların bir bölümü toprağın altında, bir bölümü de genellikle hayvanların, bazen insanların bağırsağında asalak yaşar. Halkalı solucanlar bu gurubun en tanınmış üyeleri yer solucanları, deniz solucanları ve sülüklerdir.

Eklem bacaklılar hayvanlar aleminin en kalabalık gurubu yengeç, karides, ıstakoz, gibi su hayvanları ile tespih böceği gibi bazı kara hayvanları içeren kabuklular;böcekler;örümcek, kene, akar ve akrep gibi örümceğim siler ;kırkayak ve çıyan gibi çok ayaklılar sınıflarına ayrılır. Yumuşakçalar bu bölümde ki hayvanların bir bölümünde, örneğin salyangoz, istiridye ve midyelerde, yumuşak ve savunmasız gövdelerini koruyan bir kabuk vardır oysa ahtapot, mürekkep balığı ve kalamar gibi yumuşakçalarda böyle bir kabuk bulunmaz. Derisi dikenliler gövdeleri sert ve dikenli kabukla örtülü olan bu hayvanların en tanınmış üyeleri deniz kestaneli ile deniz yıldızlarıdır. Omurgalılar buraya kadar sayılan hayvanların hepsi omurgasızdır omurgalı hayvanlar ise balıkları, anfibyumaları sürüngenleri, kuşları ve memeleri kapsar. Fareler, kediler, köpekler, filler ve insan memeliler gurubundandır.

Virüsler bazı bilim adamlarınca bakteriler ve mavi yeşil su yosunları ile birlikte prokaryotlardan sayılırsa da, uzmanların birçoğu bu canlıların sınıflandırmadaki hiçbir gruba uymayacağı kanısındadır. son derece küçük olana ve ancak elektro mikroskobuyla görülebilen virüsler, hayvanların, bitkilerin yada bakterilerin hücrelerine girip yerleşmedikçe yaşamını sürdüremez ve ürüyemez. Bazı virüsler insanda kızamık, grip, kabakulak, çocuk felci, kuduz, köpeklerde gençlik hastalığı, sığırlarda da şap hastalığı gibi bulaşıcı ve ağı hastalılara yol açar.
Top