warning: Creating default object from empty value in /home/icom/domains/ihya.com/public_html/saglik/modules/taxonomy/taxonomy.pages.inc on line 33.

Hastalıklar hakkında bilgi

Bilimsel yazılarla hastalıkların analizleri. Tanımı ve sınıflandırılması.
Posted by Arif

"Haftanın günlerini öğrenebilecek mi?", "Mars’ta yaşam üzerine konuşabiliyor, ama 2 ile 2’yi neden toplayamıyor?", "Niye okulda iyi değil?", "dede"yi neden "bebe" diye okuyor?", " b ve d harfleri arasındaki farkı göremiyor mu?", "Anlamını bildiği bu kelimeleri neden okuyamıyor?" "Neden aklı kadar başaramıyor?", "Dört farklı aritmetik probleminin hepsine birden neden aynı cevabı veriyor?", "Çok iyi bir çocuk, çok çalışıyor ama neden yapamıyor?", "Her yıl aynı noktada, sanki yalnızca yaşı büyüyor". Anne babalarda bu soruları uyandıran çocuk kimdir? Onlar okulda başarısız, ama zeki çocuklardır. Bu çocuklar "çini"yi "için" diye okurlar. 41’i 14 yazarlar, p’yi d, d’yi b yazarlar ve bir kelimeyi oluşturan harflerin sırasını hatırlayamazlar. Ödevlerini tahtadan alamazlar, kaybederler, kitaplarının yerini unuturlar, eşyalarını kaybederler, içinde bulundukları yılı, günü ve mevsimi ayırt edemezler. Kahvaltıya öğle yemeği diyebilirler; dün, bugün ve yarını karıştırabilirler. Gördüklerini hatırlayamazlar ya da zihinlerinde canlandıramazlar. Bu çocuklar sınıfta öğrenemezler. Bu çocuklar, bir cümle ya da fikrin ortasından başlayabilirler ya da bir cümlenin ortasında durabilirler.

Posted by Arif

Biyolojik erkekler LHRH agonistleri, progestinler veya antiandrojenlerle tedavi edilmelidirler. LHRH agonistleri LH salınımını, dolayısıyla da testesteron salınımını durdururlar. Progestin ve antiandrojenler de testesteron salınımını bloke eder veya testesteron aktivitesini nötralize ederler. Biyolojik dişiler de menstrüasyonu durdurmak için LHRH agonistleri veya yeterli progestinlerle tedavi edilmelidirler. Bunlar östrojen ve progesteron yapımını durdururlar.

Kısmi Geridönüşümlü Müdahaleler: Ergenler, erkeksi yada kadınsı özellikler kazandıran hormon tedavileri için 16 yaş civarı uygun olabilirler. Bu durumda anne-babanın izninin alınması tercih edilir. Birçok ülkede 16 yaş tıbbi kararlar verebilmek için yasal olarak yeterli kabul edilmekte ve anne-baba izni gerekmemektedir.

Posted by Arif

Adipozite, şişmanlık enerji bilançosunun bozukluğundan olabildiği gibi artmış yeme gereksinimi ile fazla kalori alınması sonucu da meydana gelebilir. Bu bozukluk büyük bir olasılıkla, acıkma-doyma mekanizmasının uyarılmasına bağlıdır ki, bunda psikovegetativ etkiler de rol oynayabilmektedirler.

Merkezi hipotalamustan yönetilen acıkma ve doyma duyusu, besin alımının düzenlenmesi yani bedenin enerji harcaması ile kalori alımının birbirine uyması konusunda önemli sinyaller verir. Şişmanlarda bu sinyal fonksiyonunda bir bozukluk vardır. Acıkma ve doymanın düzenlenmesi duruma uygun biçimde yönetilemez ve kişi fizyolojik açlığı ile doymasını yeterince algılayamaz. Açlık ve tokluk duygusunun yoğunluğu daha çok gerçeğe uymayan duygusal durumlarla karartaştırılır.

Şişmanlardaki patolojik derecede artmış olan yeme davranışı bir yandan açlık duygusunun artmış olması, öte yandan da tokluk duygusunun azalmış olmasına, yani sonuçta her iki duygunun algı niteliğinin bir arada bozulmasına bağlıdır.

Posted by Arif

Eski adıyla nöroleptikler olarak bilinen bir grup antipsikotik ilaç 1950’den beri şizofreni ve diğer ilişkili psikozların tedavisinde kullanılmaktadır.Her ne kadar bu bozuklukların tedavisinde devrim yaratmış olsalar da bu ajanlar terapotik ve toksik düzeylerin herikisinde de sayısız yan etkiye yol açabildikleri bilinir.Nörolojik fonksiyonel etkilere dayanarak nöroleptikler olarak adlandırılan bu ilaçların günümüzde daha az yan etkileri olan ve şizofreni için yeni geliştirilen ajanlar genellikle şimdi antipsikotikler olarak sınıflandırılmaktadır.Bu ajanlar çeşitli psikozların tedavisine ilaveten nonpsikiyatrik bazı durumlarda da kullanılırlar.Şöyle ki; Ajite ve ağrılı hastanın kimyasal olarak rahatlatılması, bulantı ve kusmaların kontrolü, başağrısı sendromlarında ağrı ve bulantının giderilmesi, hıçkırık supresyonu, ayrıca Tourette sendromu, Huntington koresi, bazal ganglionların çeşitli bozuklukları gibi değişik pekçok involunter motor bozuklukların kontrolünde de kullanılır. Konvansiyonel veya tipik antipsikotikler şizofreni ve ilişkili psikozların pozitif semptomlarını(örneğin, hallüsinasyon, delüzyon, düşünce bozukluğu) düzeltme konusunda yaygın kabul görmüştür.

Posted by Arif

Anoreksia nervosa nedir?

Psikolojik bir yeme bozukluk hastalığıdır. Bu kişiler başlangıçta kilo vermek için diyetle başlarlar. Daha sonra kişide vücudunu kontrol altına almanın bir göstergesi olarak ortaya çıkar. Kısır döngüye giren bu düşünce ile bitmeyen bir yeme kısıtlamasına başlarlar. Bu kısır döngü bir obsesyona benzer, ilaç bağımlılığı veya diğer bağımlılıklar gibidir.

Anoreksia nervosa tipleri varmıdır?

* Anoreksik dönemde aşırı yeme ve ardından ksuma veya müshil kullanarak kilo almamaya çalışanlar
* Kısıtlayıcı tip: bunlar sadece kısıtlarlar, arada aşırı yeme ve ardından kusma yoktur.

Anoreksia nervosada altta yatan muhtemel sebepler nelerdir?

Aile içi aşırı kişilerin birbirine ihtiyaç duyması, buna bağlı ebeveyn –çocuk ilişkisini korunması için çocuk büyümek istemez ve beslenmeyerek küçük kalmayı tercih eder.

Bunun dışında aile içi başka sebeplerde olabilir

* Yüksek ebeveyn beklentileri
* İlişki kurma becerisi eksikliği
* Çelişkileri yönetmede zorluklar yaşanması
* Genetik bir yatkınlık olabilir.
* Hipotalamik disfonksiyon
* Beyinde nörotransmitter denilen sinyal ileticilerin dengelerinin bozulması

Posted by Arif

Bu kişiler normalden fazla egzersiz yapar.

* Kilo ve diyet konusunda takıntılı davranışlar gösterir.

* İşten, okuldan, arkadaşlarından ve ailesinden zaman çalarak egzersiz yapar.

* Egzersiz onun için eğlence değil bir hırs olmuştur.

* Performansı her şeyden önemlidir.

* Sportif başarılarını her zaman az bulur ve daha fazla çalışır.

* Etrafındaki insanlara kendisi gibi ince ve zayıf olmaları konusunda bilgi verir ve onları zorlar.

* Çevresinden alamadığı ilgiyi egzersizle sağlamaya çalışır.

* Genellikle yalnız ve az arkadaşı olan insanlardır.

* Egzersiz yapmasındaki amaç kilo vermenin dışında, kendi özgüvenini artırmak, egzersizi öne sürerek performansıyla kendini saygı gören bir kişi yapmaktır.

Posted by Arif

Panik bozukluğunun olmadığı, belirgin, yaygın, kontrolü güç olan kronik anksiyete durumları için kullanılır. Bu sendromun temel ölçütü en az 6 ay boyunca anksiyete yaşanması gereğidir. DSM-IV’de özellikle hipokondriazis ve PTSB başta olmak üzere diğer ekse I tanılarının olduğu durumlarda yaygın anksiyete bozukluğu tanısının konulmamasını önermektedir. Kadınlarda erkeklere göre daha sıktır (2/1).

Hastanın görünümü oldukça tipiktir. Huzursuz ve ürkektirler. Yüz ve beden duruşları gergindir. Ciltleri solgun olup el, ayak ve koltuk altları daha fazla olmak üzere terledikleri dikkati çeker. Genellikle endişeli ve dalgın olup, çok önemli olmayan konularda bile endişelendikleri ya da olayların olası olumsuz sonuçları konusunda düşünmekten kendini alıkoyamadıkları görülür.

Yaygın anksiyete bozukluğu olan kişilerin 1/3’ü kişilik bozukluğu gösterirler : En fazla bağımlı kişilik bozukluğu gösterirler.

DSM-IV tanı ölçütleri:

A.En az 6 ay boyunca sürmesi

B.Kişi bu anksiyeteyi kontrol etmekte güçlük çeker

C.Anksiyete ya da endişe aşağıdakilerden üçü ile birlikte görülür.

1. Huzursuzluk veya kendini tetikte hissetme

2. Çabuk yorulma

Posted by Arif

Posttravmatik stress bozukluğu (PTSB) olağandışı bir dış travmatik olayla ilişkili olmasına rağmen, etyolojisinde birden fazla etmenin yer aldığı düşünülmektedir. Travma PTSB' nin gelişmesinde temel ortaya çıkarıcı etken olmasına karşın, aynı travmatik olay her kişide PTSB ortaya çıkarmamaktadır. Travma gerekli bir etmen olmasına karşın tek başına yeterli değildir. PTSB belirtilerinin travmanın şiddeti ile doğru orantılı olduğu beklenirse de çalışmalar bunu doğrulamamaktadır. Araştırmacılar travmanın kişi için öznel anlamının önemi üzerinde daha fazla durmaktadırlar. Travmanın kişi için öznel anlamını belirleyen en önemli etkenlerden birinin yaşamın erken evrelerindeki yaşam olayları ve sorunlar olduğu ileri sürülmektedir (Burgess ve ark. 1995).

Yaşamın erken dönemlerindeki okul korkusu, enüresiz, karanlık korkusu, davranım bozuklukları gibi bazı çocukluk çağı problemleri ve örseleyici yaşantılar, PTSB’si olan hastalarda sınırlı sayıda araştırılmıştır. Okul korkusu ile PTSB arasında ilişki olduğunu yansıtan bir çalışmaya literatür taramasında rastlamadık.

Posted by Arif

Obsesyonlar (saplantı); kişinin kendi zihninin ürünü olarak tanımladığı (düşünce sokulmasından farklı olarak), yok varsaymaya veya bastırmaya ya da başka düşünce veya hareketlerle nötralize etmeye çalıştığı, benliği rahatsız eden (ego-distonik) yineleyeci ve ısrarlı her türlü düşünce, fikir, dürtü ve imgelemlerdir. Kompulsiyon (zorlantı); çoğu kez obsedan düşünceleri kovmak için yapılan irade dışı yineleyen hareketlerdir.

Son yıllara kadar obsesif kompulsif bozukluğun (OKB) çocuk ve ergenlerde nadir görüldüğüne inanılırdı. Ancak yeni çalışmalar bu bozukluğun sanıldığı kadar seyrek olmadığını göstermektedir (Swedo ve ark. 1992). Yapılan epidemiyolojik bir çalışmada OKB prevalansı yaklaşık % 0.05 bulunmuştur (Elkins ve ark. 1980). Flament ve arkadaşları(1989)yaptıkları epidemiyolojik bir çalışmada beş bin lise öğrencisinde yaşam boyu yaygınlığı % 2 olarak saptamışlardır. Yani her 200 genç kişiden biri OKB'ye sahiptir (Flament 1990). Retrospektif çalışmalarda yetişkinlikte OKB tanısı alanların 1/3-1/2'sinde hastalığın başlangıcının çocukluk veya ergenlik döneminde olduğu saptanmıştır (Karno ve ark.1988).

Posted by Arif

Her gün medyada karşılaştığımız alışılageldik olaylardan birisi daha. Bir hırsız, İstanbul'un lüks semtlerinden birinde soymak için boş bir ev ararken, kendince uygun olduğunu düşündüğü, penceresi aralıklı bir eve sinsice girer. Bir vakit sonra yaşlı ev sakini tarafından hırsız, evinde görülür. Bunu fark eden hırsız, bir anda büyük bir korkuya kapılarak onu etkisiz kılmak amacıyla üzerine atlar. Hemen onu sandalyeye bağlar. Yüzü maskeli olmayan hırsız tanınacağı endişesiyle bir anda mutfaktan kaptığı bıçakla yaşlı ev sahibini düşünmeden öldürür. Hırsız, kontrolünü tamamen kaybetmiş, bir öfke ve korku nöbetine kapılarak bu cinayeti işlemişti. Daha sonra mahkemede verdiği ifadesi düşündürücüydü. "Bunu nasıl yaptım hala anlayamıyorum. Bir anda tüm kontrolümü kaybettim, beynim beni yönlendiriyordu sanki ".

Posted by Arif

İnsanlara verilen aynı miktarda alkol çeşitli faktörler yüzünden aynı etkiyi göstermez. Vücutları daha küçük ve daha fazla yağ dokusuna sahip oldukları için genellikle kadınlarda erkeklerden daha yüksek bir alkol düzeyi olma olasılığı vardır ve bu nedenle alkol kadınları daha fazla etkiler.

Alkolün etkileri içmeden önce yenen yemeğin miktarına da bağlıdır.Mide ne kadar dolu olursa alkolün kana geçişi o kadar yavaş olur. Böylece alkolün kandaki yoğunluğu da düşük olur.

Alkol zehirlenmesi kabaca kan alkol düzeyiyle paralellik gösterir. Bu da beyindeki alkol düzeyini yansıtır. Alkolik olmayanlarda 25 mg/dl üzerindeki bir kan alkol düzeyinde hafif zehirlenme belirtileri ortaya çıkar; bu belirtiler arasında duygulanım bozukluğu,düşünme yeti5mm kaybı ve hareket bütünlüğünün bozulması bulunur. 100 mg/dl nin üzerinde bir kan alkol düzeyi olduğunda ise çift görme,konuşma zorluğu ve belirgin bir hareket bütünlüğü kaybı görülebilir. Alkol yoğunluğu arttıkça komaya kadar gidebilen sorunlar ortaya çıkabilir.

Zehirlenme genelde bir desilitre kanda en azından 80-100 mg alkol bulunması (80-100 mg/dl veya %0. 1)olarak tanımlanır.

Posted by Arif

Alkolü aniden kesen alkoliklerde çeşitli fiziksel ve ruhsal yoksunluk belirtileri ortaya çıkar. Çoğu kişide hafif olmakla birlikte ellerde titreme, nabız, kan basıncı ve vücut sıcaklığında artış, uyku bozuklukları, bulantı, ishal ve diğer sindirim sorunları olur. Bu belirtiler genellikle 3-5 gün sürer; hafif rahatsızlıklar ise haftalarca sürebilir.

Bununla birlikte bazı alkolikler için Delirium Tremens korkutucu ve tehlikeli bir durumdur. Çoğu insanda kötü rüyalar, huzursuzluk ve panik ataklar yoksunluğun en kötü belirtileridir. Delirium Tremensde zihin bulanıklığı, halüsinasyonlar, şiddetli titremeler, paranoid düşünceler ve hatta katılma nöbetleri görülebilir. Bu belirtiler çoğunlukla 3-5 gün, bazen de daha uzun sürer.

Hafif ya da ciddi olsa da tüm şikayetlerin nedeni alkol yoksunluğudur; beyin ve diğer organlar yüksek etil alkol düzeylerine alışmışlardır ve alkol kesildiğinde yoksunluk belirtileri ortaya çıkar.

Eğer içkiyi bırakmayı düşünen kronik bir içiciyseniz yoksunluk belirtilerinin olacağı bir dönemi geçirmek zorunda olacağınızı bilin.

Posted by Arif

Alkolizmle ilgili tüm tedavi programlarının belirli temel ilkeleri vardır. Bir alkolizm tedavi programında aşağıdaki aşamalar bulunur.

Alkolden Arındırma Ve Yoksunluk Belirtileri

Tedavi alkolden arındırma programıyla başlayabilir. Hasta alkolden arındırma servislerinde tedaviye alınır ve yoksunluk belirtileri açısından dikkatlice izlenir. Bu genellikle 4-7 günlük bir süredir ve bu süre içinde sakinleştiricilerin kullanılması da çoğu zaman gerekli olur. Eğer yoksunluk belirtileri ortaya çıkarsa bir doktorun rehberliğine gereksinim duyulabilir. Ayrıca bazı alkolikler için bu dönemde depresyon tedavisi de gerekli olabilir, şiddetli yoksunluk belirtileri olan alkolikler gergin, sinirli olabilir ve hatta bilinç kayıpları bile görülebilir.

Delirium Tremens ve yoksunluk belirtilerinin önlenebilmesi için doktor gözetimi altında ilaç kullanımı gereklidir.

Tıbbi Tedavi

Eğer alkolizmden kaynaklanan tıbbi sorunlarınız varsa, bunlar tedavi edilmelidir. En sık rastlananlanYüksek kan basıncı, kan şekeri artışı, karaciğer ve kalp hastalıklarıdır. Bunların yanısıra, hastalıkla ilgili beslenme sorunları da teşhis edilerek uygun bir diyetle tedavi edilmelidir.

Posted by Arif

Sık sık zorlu seçimlerle karşı karşıya kalacaksınız.
Durumunuzu daha iyi idare etmenize yardımcı olmakta son derece önem taşıyan seçimler. Cesaret isteyen ve acı verebilecek seçimler.
Neler olabileceğini birlikte gözden geçirelim.

SEVDİĞİNİZ BİR KİŞİNİN ARTIK YALNIZ YAŞAYAMAYACAĞINA NE ZAMAN KARAR VERMELİ ?

Bellek, dil ve günlük yaşama uyum yeteneklerindeki bozulma, kendine yeterliliğini tehdit eder duruma geldiği zaman, anne ya da babanız, akrabanız ya da yakın arkadaşınızın evde yalnız başına kalmasından endişe eder olacaksınız.
Artık yalnız başına yaşamanın mümkün olamayacağı noktanın gelip gelmediğini bir kaç soruyla anlayabilirsiniz :

1. İlaçlarını düzenli kullanıyor mu ?
2. Kaybolma ve kaza tehlikesine karşın dışarıda dolanıyor mu ?
3. Ocağı açık ya da üstünde yemek varken unutuyor mu ?

Bu sorulardan herhangi birine evet cevabı verdinizse, kendi güvenliği ( ve sizin iç rahatlığınız ) için artık yalnız yaşamaktan vazgeçmesinin iyi olacağını ona anlatmalısınız.
Dirençle karşılaşacaksınız. Ona tanıdık olan evini, eşyalarını, komşularını, terketmekten hiç hoşlanmayacak.

Bu sorunu bir kaç şekilde çözebilirsiniz :

Posted by Arif

Alzheimer hastalığına kesin tanı konulmasını sağlayacak bir test mevcut değildir. Tanı, benzer belirtiler verebilecek diğer hastalıkları ekarte etmek üzere toplanan çeşitli klinik ve laboratuvar verilerinin yardımıyla konur.

GEREKLİ TESTLER :

1. Standart testler aracılıgıyla uygun nöropsikolojik değerlendirme; bunları uygulayacak bir uzman gerektirir ( nörolog, nöropsikolog, psikiyatr, geriyatr, geropsikiyatr ). Testler bellek, dikkat, akıl yürütme yeteneği ve motor yetenekler gibi kognitif işlevleri araştırmayı amaçlayan bir dizi sorudan ibarettir.
2. AH ile aynı belirtileri verme olasılığı olan hastalıkları ekarte etmek üzere bilgisayarlı tomografi ( BT ) ya da Magnetik Rezonans ( MR ).
3. AH ile aynı belirtileri verme olasılığı olan, örneğin tiroit bozukluğu gibi hastalıkları ekarte etmek üzere ayrıntılı klinik muayene ve laboratuvar incelemeleri.

ALZHEİMER HASTALIĞININ KESİN TANISI ANCAK BEYİN BİYOPSİSİ KANITLARIYLA KONULABİLİR. YİNE DE, YUKARIDA SÖZEDİLEN TESTLER ARACILIĞIYLA TANININ DOĞRULUK OLASILIĞI OLDUKÇA YÜKSEK DÜZEYDE TUTULABİLİR.

BİR TEDAVİ VAR MI ?

Posted by Arif

ALZHEİMER HASTALIĞI, pek tabii ki bulaşıcı bir hastalık değildir ( bir kişiden diğerine temas yoluyla geçirilemez ). Başka demans nedenleri de vardır. Bunlar daha seyrektir. Vasküler ( damarsal ) ya da başka bir deyişle Mültiinfarkt Demans ( VaD ), beyin kan dolaşımındaki bozuklukla ilintilidir. Demans sıklığında ikinci sırada gelir ve bazı uzmanlar AH ve VaD nin sıklıkla aynı hastada bir arada olduğuna inanırlar. VaD, doğal olarak çok nadir türleri dışında kalıtsal değildir.

AH' yı NASIL TANIYACAKSINIZ ?

Bu hastalığın belirtileri her zaman aynı değildir; kişilik, fiziksel koşullar ve kişisel yaşam tarzının belirtiler üzerinde etkisi olabilir. Bir uzman ( nörolog, nöropsikolog, psikiyatr, geriyatr, geropsikiyatr ), bazı özel testleri de kullanarak bir klinik görüşme ile hastalığın tanısını koyabilir.
İLK ALARM ZİLİ ÇALIYOR

1. Yakın geçmişteki olayların ve insan isimlerinin unutulmaya başlaması;
2. Tarihleri unutma, evin yolunu bulma ya da yabancı yerlerde dolaşma güçlüğü;
3. Karar varmada güçlük ;
4. Çalıştığı işe ve hobilerine olan ilgisinin azalması.

Posted by Arif

Her yıl tüm dünyada binlerce diyabetik kadın problemsiz bir gebelik geçirerek sağlıklı bir bebek sahibi olmaktadır.

Bu bölüm, kendinize nasıl bakmanız gerektiği konusunda bazı tavsiyelerde bulunmak ve aklınıza gelebilecek bir takım soruları yanıtlamak amacıyla hazırlanmıştır.

GEBE KALMADAN ÖNCE

Eğer bir bebek sahibi olmayı düşünüyorsanız, doktorunuza bundan söz edin. Önceden düşünmek başarılı bir gebelik için son derece önemlidir. Bunun nedeni, gebeliğin ilk haftalarında, henüz gebe olduğunuzu farketmemişken, kan şekeri düzeyinizin bebek gelişimini etkileyebilmesidir.

Gebelik planlayan tüm diyabetik kadınlar için önem taşıyan diğer bir nokta da, diyabetlerini kontrol altında tutmak için tablet değil, insülin kullanmalarıdır.

Normalde bazı diyabet tiplerinin tedavisinde kullanılan bu tabletler bebeğe zarar verebilmektedir ve
gebelikte kesinlikle kullanılmamalıdır.

Doktorunuz, diyabetinizin uygun şekilde kontrol edildiğinden emin olmak için kan şekeri düzeylerinizi ölçmenizi önerebilir. Bunu yapmalısınız, böylece doktorunuz tedavinin etkili olduğunu izleyebilecek ve bu ölçümler hem sizin hem de bebeğiniz için yarar sağlayacaktır.

Posted by Arif

Kan şekerinizi ölçmek için, bir damla kanınıza ihtiyaç vardır. Hemen bütün hastalar bunu, parmak uçlarını delici bir aletle delerek sağlar. Kan şekerinizi düzenli bir şekilde ölçme alışkanlığını kazanmanız son derece yararlıdır, çünkü ölçüm sonuçları size ve doktorunuza tedavi şeklinizde yapmanız gereken değişiklikler için yol gösterir.

Amaç, beslenme alışkanlıklarınızı , fiziksel aktivitelerinizi ve insülin tedavinizi dengelemeniz ; böylelikle kanınızdaki şeker miktarını normal değerler arasında tutmanızdır. Buna "Kan şekeri kontrolu" adı verilir.

İDRARDA ŞEKER KONTROLÜ

Eğer kanınızdaki şeker miktarı çok yükselirse, bunun bir kısmı idrara da geçer. İdrarın şeker için kontrolu kan şekerinin tahmini için kullanilabilecek en hassas yöntem değildir. Ancak kan şekerine bakılamadığı durumlarda da hiçbir test yaptırmamaktan iyidir. Eğer kan şekerinizin yüksek olduğundan şüphe ediyorsanız bunu idrar şekerine bakarak kontrol edebilirsiniz.

KAN ŞEKERİNİZİN KONTROLUNE ÖNEM VERMEMENİZ SİZE ZARAR VEREBİLİR Mİ ?

Ne yazik ki cevap EVET.

Posted by Arif

Her diyabetlinin insülin ihtiyacı farklıdır. Doktorunuz size ne kadar insüline ihtiyacınız olduğunu bildirecektir. Bu da pek çok faktöre bağlıdır.

• Vücut ağırlığınız
• Fiziksel aktivite düzeyiniz
• Yediğiniz günlük besin miktarı
• Genel sağlık durumunuz
• Karşılaştığınız stresler

Sizin de gördüğünüz gibi bu faktörler değişkendir ve bu nedenle de aldığınız insülin miktarını dikkatli bir şekilde kontrol etmeniz gerekmektedir.

ŞİŞEDE NE KADAR İNSÜLİN VAR ?

Uzunlukları nasıl metre veya santimetre ile ölçüyorsak, insülin miktarını da " ünite " ile ölçeriz. Türkiye'de bulunan ve enjektörle yapılan bütün insülin şişelerindeki ( flakon ) sıvının her mililitresinde 40 ünite insülin vardır. Bu U-40 insülin olarak adlandırılır. Mililitredeki insülin miktarı, insülin konsantrasyonudur. Bir insülin şişesinde 10 ml. sıvı bulunduğundan, bir şişe U-40 insülin 400 ünite insülin içerir.

HANGİ İNSÜLİNİ KULLANMALISINIZ?

Posted by Arif

Tip I diyabeti olan herkesin insülin kullanması gerekir. Bunun nedeni pankreasınızın yeterli miktarda insülin üretmemesidir.

İnsülin reseptörlerinizi açmak ve kandaki şekerin hücrelerinizin içine girip enerji üretmesini sağlamak için daha fazla insüline ihtiyaç vardır.

İnsülin, hap ya da tablet şeklinde kullanılamaz. İnsülin bir enjektörle cilt altına enjekte edilmek üzere sıvı halde bulunmaktadır. İnsülin enjeksiyonu sanıldığı kadar zor değildir. İnsülin iğnesi çok incedir ve enjeksiyon esnasında canınızı yakmaz. Tip I diyabeti olduğunu öğrenen pek çok insan iğneden ve enjeksiyondan korkar ancak kısa zaman sonra kendi kendine insülin enjeksiyonu yapmanın aslında çok kolay ve ağrısız bir işlem olduğu anlaşılır.

Gerçekte problemi yaratan enjeksiyonu yapma düşüncesidir, ancak bir kez öğrendiğinizde bunun bir sorun
olmadığını göreceksiniz. İnsülinin hayat kurtaran bir ilaç olduğunu ve aslında kendinize enjeksiyon yapmakla daha sağlıklı bir yaşam sürmek için gerekli olanı yaptığınızı hatırlamanız bu fikre alışmanızı kolaylaştırabilir.


Son yorumlar