warning: Creating default object from empty value in /home/icom/domains/ihya.com/public_html/saglik/modules/taxonomy/taxonomy.pages.inc on line 33.

Hastalıklar hakkında bilgi

Bilimsel yazılarla hastalıkların analizleri. Tanımı ve sınıflandırılması.
Posted by süreyya

Hepatit Nedir?

Hepatit karaciğerin iltihabıdır ve insan vücudunda bir çok olumsuz bulguya yol açar. Hepatitlerin bazıları virüslere bağlı , bazıları da değildir. Bazı toksik ilaçlar ve bağışıklık sistemi ( immün sistem ) bozukluklarıda karaciğer iltihabına neden olabilir. Hepatitlerin en çok rastlanan türü, virütik olanlardır. "Hepatit" terimi ile işte bu "viral hepatit"ler söylenmek istenmektedir. Karaciğerin taze, alevli iltihabına "Akut Viral Hepatit", 6 aydan fazla sürmesi haline ise "Kronik Viral Hepatit" adı verilmektedir.

Her sarılık Hepatit midir ?
Türkiye'de halk arasında, viral hepatitle, sarılık özdeşleştirilir ve her sarılık "viral hepatit" zannedilir. Halbuki sarılık bir hastalık değil belirtidir. Birçok hastalık, sarılık ( belirtilerine ) neden olabilir. Örneğin, ana safra kanallarında taş olması sarılığa neden olabilir. Ancak viral hepatit'le hiçbir ilgisi yoktur ve bulaşmaz. Yeni doğanlarda rastlanan sarılığı da hepimiz biliriz. Bu tür sarılığın da "viral hepatit"le bir ilgisi yoktur ve bulaşmaz.

Hepatit yapan nedenler nelerdir ?
En başta;

* Virüsler (A,B,C,D ender rastlanan E,F,G gibi)

Posted by süreyya

Ciddi karaciğer disfonksiyonu olan hastalarda görülen farklı nedene bağlı nörolojik ve/veya metabolik hastalık olmaksızın bir dizi reversibl nöropsikiyatrik değişikliklerle karakterize bir sendromdur.Akut veya fulminan karaciğer yetmezliği olan hastalarda komplikasyon olarak sık görülen bir tablodur.Hepatik ensefalopati mental durumun değişmesi değişik nörolojik bulgularla (asterix, hipereflex, plantar reflexin tersine dönmesi) karakterizedir.

Kronik karaciğer hastalığı siroz ve end-stage karaciğer hastalığı prevalansı düzenli olarak artmaktadır. Kronik karaciğer hastalığı ABD’de erişkinler arasında önde gelen ölüm nedenlerindendir.Yılda 25.000 ölüm rapor edilmiştir. Bu bütün ölümlerin %1’dir.

Hepatit C enfeksiyonu yaklaşık olarak yılda 28.000-1.800.000 yeni vakayla ABD’de kan yoluyla geçen enfeksiyonlar içinde çok yaygındır.

Tahminen 3.9 milyon Amerikalı enfeksiyon taşımaktadır. Kronik HCV enfeksiyonu hastaların % 85’inde bulunur, takiben hastaların % 70’inde kr. karaciğer hastalığı oluşur.

Kr. karaciğer hastalığının % 40’ı tahminen HCV enfeksiyonu ile ilişkilidir.

Posted by süreyya

Hemofili Nedir?

Hemofili kanın pıhtılaşma sisteminde rol alan ve "pıhtılaşma faktörleri" olarak adlandırılan proteinlerin eksikliği, yokluğu ya da işlevinin bozuk olması sonucu ortaya çıkan, genetik geçiş gösteren, ömür boyu süren ve kanamalarla seyreden bir pıhtılaşma bozukluğudur.

Kan, vücutta damarların içinde dolaşır. Kan damarları, venler (toplardamar), arterler (atardamar) ve kılcal damarlardan oluşur. Bu damarlardan herhangi birinde hasarlanma olursa kanama meydana gelir ve hasara uğrayan damardan sızan kan çevre dokulara yayılır. Kan damarı hasarlandıktan hemen sonra, ilk tepki olarak travmanın damar üzerine etkisiyle damar duvarı kasılır. Bunu, "trombosit" adı verilen kan hücrelerinin hasarlı bölgeye toplanarak "trombosit tıkacı" adı verilen geçici bir tıkaç oluşturması izler. Eğer hasar küçükse, bu tıkaç damardan kan kaybını tek başına durdurur, fakat büyükse kanamayı durdurmak için trombosit tıkacına ek olarak kanın pıhtılaşması da gerekmektedir. İşte bu aşamada, pıhtılaşma faktörlerine ihtiyaç vardır. Pıhtılaşma faktörlerinin biribirini izleyen bir seri reaksiyonları sonucunda oluşan fibrin iplikçikleri, kan hücrelerini ve plazmayı da içine alarak kan pıhtısını oluşturur ve hasarlı damar ile çevre dokuların onarılmasını sağlar.

Hemofili hastalarında pıhtılaşmanın başlangıç aşamasında bir sorun yoktur. Ancak eksik kalan son aşamadır; bu hastalıkta yeterince güçlü bir kan pıhtısı (fibrin tıkaç) oluşamamaktadır. Her türlü travma ve cerrahi girişim hemofili hastasında vücut içinde ve/veya vücut dışında ciddi kanamalara neden olacağı için, pıhtılaşmanın sağlanması amacıyla bu hastalara ek bir tıbbi müdahale yapılması gerekmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki hemofili hastaları normal bir insandan daha hızlı kanamazlar. Yalnızca daha uzun süre kanarlar.

Posted by süreyya

"Kralların hastalığı ve hastalıkların kralı" olarak bilinen gut hastalığının, en azından Hipokrat zamanından beri bir çok araştırmaya konu olduğu ve sayısız kişiyi etkilediği bilinmektedir.

Gut bazı eklemlerde ağrı, duyarlılık, kızarıklık, şişlik ve ısı artışı ile ani olarak gelişen, şiddetli ataklarla seyreden bir hastalıktır. Genellikle her seferinde bir eklemi etkiler ve bu eklem çoğunlukla ayak başparmak eklemi olmaktadır. Diz, dirsek ve el bileği gibi diğer eklemler de etkilenebilir. Ataklar çok hızlı olarak gelişir ve ilk atak genellikle gece olur. Tüm romatizma türleri içinde en ağrılı olanıdır. Ataklar şu nedenlerle gelişebilir:

# Çok fazla alkol alımı
# Çok sıkı diyet ve açlık
# Bazı yiyeceklerin fazla yenmesi
# Operasyon geçirme (diş çekimi gibi basit bir girişim bile neden olabilir)
# Ani, şiddetli bir hastalık geçirme
# Aşırı yorgunluk ve herhangi bir nedenle aşırı derecede endişelenme
# Eklem travması, yaralanma
# Kemoterapi uygulanması
# Diüretik ilaçların alınması
(Diüretikler tansiyon yüksekliğinde kullanılan, vücuttan sıvı atılımını sağlayan ilaçlardır)

Unutmayınız !

Posted by süreyya

Guatr nedir?

Tiroidin genel anlamda büyümesine GUATR adı verilmektedir. Büyüyen bir tiroit dışardan görülebilir veya boynun bir veya iki tarafında şişlik şeklinde hissedilebilir. Bazen de hastalar boyunlarının sıkıldığını ifade ederler. Büyüme; düzgün (difüz guatr) ya da yumrulaşmalar şeklinde (nodüler guatr) olabilir. Her iki halde de ya guatr normal çalışıyor (ötiroit guatr) ya fazla çalışıyor (hipertiroidik guatr veya toksik guatr) ya da az çalışıyor olabilir (hipotiroidik guatr). Çalışma bozukluğu olan guatrların yarattığı yakınmalara daha sonra değinilecektir. çalışma bozukluğu olmayan düzgün büyümelerde genellikle sorun olmaz., ancak hasta kötü kozmetik görünümden ya da nefes darlığından yakınıyor olabilir.

Posted by süreyya

Grip Nedir?

Grip, burun, bronşlar ve akciğerden oluşan solunum sisteminde meydana gelen, Influenza A, Influenza B ve Influenza C virüslerinin neden olduğu yüksek derecede bulaşıcı viral bir enfeksiyondur. 1-2 hafta içinde hastalar genellikle iyileşirler ancak etkileri haftalarca devam edebilir. Bazı hastalardaysa hayatı tehdit edici komplikasyonlar (zatürre gibi) gelişebilir.

Sonbahar ve Kış aylarında görülür. En fazla görüldüğü yaptığı aylar Ekim - Mart aylarıdır. Grip son derece ciddi bir hastalık olup, en fazla görüldüğü kış mevsiminin en şiddetli hastalıklarından biridir. İşgücü kaybı açısından bakıldığında en yüksek maliyete yol açan hastalıkların başında yer almaktadır

Soğukalgınlığı Nedir?

Soğuk algınlığı sonucu oluşan enfeksiyonlarda etken %90 virüslerdir. Soğuk algınlığına neden olan 200 kadar değişik virüs tanımlanmıştır.

En sık görülen virüsler,

* Rhinovirus %15-40
* Coronavirüsler %10-20
* Parainfluenza Virüsü %5-10
* Respiratuar Sinsisyal Virüs %6

Posted by süreyya

Hipertiroidizm, tiroit bezinden aşırı tiroit hormonu (T4 ve T3) salgılanmasıyla oluşan bir hastalıktır. Bu hastalığa tirotoksikoz ismi de verilir.

Hipertiroidiye neden olan hastalıklar şunlardır:

1. Graves hastalığı,

2. Toksik nodüler guatr (Tiroid bezindeki sıcak bir nodülden aşırı hormon salgılanması)

3. Tiroid bezinin iltihapları (tiroiditler),

4. Aşırı iyod alınması (nodülü olan hastaların iyodlu tuz veya iyodlu öksürük şurubu içmeleri ile)

5. Aşırı tiroid hormonu almakla (Tiroit hormon ilaçlarının aşırı alınması)

Graves hastalığı tiroid bezinin nedeni bilinmeyen otoimmün bir hastalığıdır. Bu hastalıkta vücut tiroit bezine karşı TSH reseptör antikoru üretir ve bu antikorlar tiroit bezini uyararak aşırı hormon üretmesine neden olurlar. Bu antikorların nasıl oluştuğu henüz bilinmemektedir. Bu hastalarda guatr ve gözlerde öne doğru çıkma-fırlama (oftalmopati) oluşur. Hipertiroidili hastaların çoğunda (%70-80) Graves hastalığı vardır.

Sıcak nodüller de hipertiroidi yaparlar. Hipertiroidili hastaların % 5’inde sıcak nodül vardır.

Posted by asya

Uzmanlar domuz gribine çözüm peşinde

İnsanoğlu yüzyıllardan beri grip salgınlarının pençesinden kurtulamıyor. İsimleri ve coğrafyaları değişse de tehlike hep aynı kalıyor: Mutasyona uğrayan virüsler, bağışıklık sistemimizi mağlup etmeyi başarıyor.

Deutsche Welle'nin haberine göre; bilimsel ifadesiyle "A tipi H1N1 Virüsü" ya da kamuoyunda yaygın kullanılan adıyla "domuz gribi" kısa süre içinde tüm dünyada korku ve endişeye neden oldu.

Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) verilerine göre 33 ülkede yaklaşık 6 binden fazla kişiye bulaşan virüs nedeniyle 60'sı Meksika'da olmak üzere toplam 63 kişi de hayatını kaybetti.

Saygın bilim dergilerinden "Science" tarafından yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göreyse, hastalığın ilk ortaya çıktığı Meksika'da virüs taşıyan kişilerin sayısı, resmi verilerden on kat daha fazla. Araştırmacılar, bu ülkedeki gerçek vaka sayısının 23 bine ulaştığını iddia ediyor. Rakamlar ürkütücü olsa da yetkililer, sürekli olarak paniğe kapılmama çağrıları yapıyor.

Genetik şifresi çözüldü

Posted by süreyya

Doğumsal ve ailevi bir hastalıktır. Nadiren görülür. Hafif olan olgularda hastalığın farkına varılmaz. Mekanizması tam olarak bilinmemekle birlikte, karaciğer hücreleri kandaki bilirubini alamamaktadır. Bazı hastalarda karaciğer içerisine giren bilirubinin ancak bir kısmı konjüge hale çevrilebilir. Bu durumda indirekt bilirubin 10 mg a kadar çıkabilir.

Hafif derecede bilirubin artışı ile seyreden bir hastalıktır. Serumda indirekt bilirubin değerlerinin arttığı gözlenir. Toplam bilirubin düzeyi 2-5 mg civarındadır.

Doğuştan olmakla birlikte, 15-45 yaşlarında ve erkeklerde sık olarak görülür. Zararsız bir sarılık türüdür.

Hastalarda bilirubinin arttığı dönemlerde hafif bir halsizlik, bulantı ve karın üst kısmında ağrılar meydana gelebilir. Karaciğer ve dalakta büyüme olmaz.

Karaciğer testleri ve SGOT, SGPT değerleri normaldir. Karaciğer biyopsisi normaldir. Hemolitik anemi hastalığı ile karışabilir, ancak kan sayımı ile kolayca ayırt edilebilir.

Hastalık şiddetlenme ve hafifleme şeklinde seyreder. Yorgunluk, açlık, heyacan ve üzüntülerin sarılığın ortaya çıkışında ve alevlenmesinde etkili olduğunu gösteren çalışmalar vardır.

Posted by süreyya

Akdeniz ülkelerinde ve zencilerde daha sık rastlannan Glikoz 6 Fosfat Dehidrogenaz Eksikliği kan şekeri (glikoz) metabolizmasında hayati önem taşıyan bir enziminin eksik olması veya yeterince aktif olamamasıdır. Bu eksiklik alyuvarların yıkımına yol açan iki ayrı hemolitik anemiye (bir türileri derecede kansızlık) neden olabilir. Bu hastalıkta hasta kişi (bakla vb) oksitleyici bir maddeyi vücuduna aldıktan 48-96 saat sonra hemoliz (alyuvarların yıkımı) bulguları ortaya çıkar. Baklanın yol açtığı ağır hemolitik anemi "favizm" adını alır ve ülkemizde özellikle ilkbahar aylarında sık görülür. Favizm adı bakladan yapılan bir tür meze olan Fava’dan gelmektedir.

G6PD eksikliği;vücudumuzda kan şekeri (glikoz) metabolizmasında hayati önem taşıyan bir enzim olan “Glikoz 6 Fosfat Dehidrogenaz enziminin eksik olması veya yeterince aktif olamamasıdır.Bu eksiklik bazı hastalıkların veya ilaçların yol açtığı akut hemolitik anemi ve spontan (kendiliğinden gelişen), kronik (süregen) nonsferositik hemolitik anemi olmak üzere iki ayrı klinik sendroma neden olabilir.

Posted by süreyya

Gün boyu iştahsızlığı takiben uykusuzluk ve iştahın gece artması ile karakterize olan "gece yeme hastalığı"; aşırı strese karşı vücudun verdiği yanıt sonucu oluşur.

Araştırmalar göstermiştir ki gece oburlarındaki hormon salınımı, normal yemek yiyen insanlara göre (streslerinden dolayı) daha değişiktir. Özellikle bayan hastalar üzerinde yapılan araştırmalara* göre; bu kişilerdeki stres hormonu salınımı normal kişilerden daha fazladır.

Posted by süreyya

Tanım: Mide veya intestinal içeriğin özefagusa reflüsü sonucunda ortaya çıkan semptomlarla giden klinik tablo ’gastroözefagiyal reflü hastalığı’ (GÖRH), reflü sonucu özefagus mukozasında oluşan hasar ise ’reflü özefajit’ olarak tanımlanır. En sık görülen özefagus (yemek borusu) hastalığıdır.

Patogenez: Esas olay reflü olan materyaldeki asit ve pepsinin özefagus mukozası ile temas ederek hasar ve semptom oluşturmasıdır. Genel olarak en önemli mekanizma alt özefagus sfingterinin yutkunma olmadan geçici relaksasyonudur. Patogenezde rol oynayan faktörler;

• Alt özefagus sfinkter (AÖS) basıncında azalma,
• Hiatal herni,
• Özefagus klirensinin azalması veya gecikmesi,
• Mide boşalma zamanının uzaması,
• Mide asidinin artması,
• Özefagus mukoza direncinde azalma,
• Mukoza zedeleyici materyalin reflüsü sayılabilir.
• İntra abdominal basıncın artışı,
• Özefagus ameliyatları.
Klinik:
• En önemli ve değişmez semptom retrosternal yanmadır (pirozis).
• Özellikle uykuda aspirasyona bağlı olarak kronik larinjit, kronik öksürük ve pnomoni gelişebilir.
• Bazı hastalar anjina benzeri göğüs ağrısından yakınabilir.

Çok fazla belirti vermeden yayılan ve çoğu zaman yutma zorluğuyla kendini gösteren yemek borusu kanserlerine kimi zaman yaşam koşulları kimi zaman da çevresel faktörler neden oluyor. Acıbadem Kadıköy Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Nihat Yavuz, yemek borusu kanserinin (özofagus kanseri), dünyada görülen tüm kanserler arasında altıncı sırada yer aldığını belirtiyor. Erken belirti vermemesi nedeniyle hastalar hekime geç başvurduğundan, hastaların çoğunda tanı konulduğunda hastalık ilerliyor, tedavi yani tam iyileşme şansı azalıyor.

En Çok 50-70 Yaş Arasında Görülüyor

Erkeklerde daha sık görülen hastalık genellikle 50-70 yaş arasında görülür. Hastalığın görülme sıklığı coğrafi olarak da farklılıklar gösterir. Batı ülkelerinde 100.000’de 20 iken, Uzakdoğu ülkelerinde 100.000’de 100 oranında rastlanır. Bu oran Güney Afrika’da 100.00’de 160, Kazakistan’da 100.000’de 540’lara kadar çıkar. Ülkemizde ise oran tam olarak bilinmese de Doğu Anadolu bölgesinde daha sık görülür.

Alkol Ve Sigara Tüketimi Önemli Rol Oynuyor

Domuz gribi nedir?

Domuzlarda hastalığa yol açan bir mikrorganizma olan influenza tip A virüsünün (ortomiksovirüslerin) insanlarda oluşturduğu solunum yolu hastalığıdır.

Virüs şimdiye kadar insanlarda hastalığa yol açmamakta, sadece domuzlarda görülmekteydi. Ancak, mikrorganizmadaki değişime bağlı olarak ortaya yeni bir formu

(İnfluenza tip A H1N1) çıkmıştır ve solunum yolu ile özellikle yakın temas, öksürmek ve hapşırmak suretiyle insandan insana bulaşabilmektedir.

Domuz gribi diye tanımlanan H1N1 Influenza virüsünün yapısı:

(Bu virüs, domuz, kuş ve insan influenza virüs yapılarının oluşturduğu bir hibrid virüstür).

Kış aylarında görülen gripten (mevsimsel influenza) farkı nedir ?

H1N1, kış aylarında görülen grip etkeni ile benzer özelliklere sahiptir. Hastalığın bulaşma yolu ve belirtileri de benzerlik göstermektedir. Ancak, yeni H1N1 tipinde virüs; insanları, kuşları ve domuzları etkileyen bir genetik özelliğe sahiptir.

Domuzlarda hastalık en sık ne zaman görülmektedir ?

Dünyada ilk kez Kanada'daki bir domuz sürüsünde domuz gribi virüsü tespit edildi. Virüsün, Meksika'yı ziyaret etmiş bir çiftlik çalışanından domuzlara bulaşmış olabileceği belirtiliyor. Meksika Sağlık Bakanı Jose Angel Cordova, salgının gerilime evresine girdiğini açıklarken, ABD'de kesinleşen vaka sayısının 226 olduğu açıklandı.

Domuz gribi salgının başgösterdiği günden bu yana en şaşırtıcı gelişme dün Kanada'nın Alberta eyaletinden geldi. Meksika'dan tatilden dönen eyaletteki bir domuz çiftliği işçisinden, çiftlikteki domuzlara virüs bulaştığı açıklandı.

Olay, hastalık belirtileri bulunan işçinin, hastaneye gitmesi üzerine patlak verdi. Kanada Gıda Kontrol Ajansı Başkan Yardımcısı Dr. Brian Evans yaptığı açıklamada, gıda kontrolörlerinin, işçinin çalıştığı çiftlikteki incelemelerinde, domuzlarda virüs saptadıklarını söyledi.

Dr. Brian Evans, "Yaptığımız araştırma sonucu, 12 Nisan'da Meksika'dan tatilden dönen ve 14 Nisan'da işine başlayan bir işçide, domuz gribi virüsü belirlendi. Virüsün ilk defa ve şaşırtıcı şekilde insandan hayvana geçtiğini de
belirlemiş olduk" dedi.

Posted by süreyya

Fibromiyalji yaygın ağrıya neden olan ve çok sık görülen bir romatizmadır. Esas olarak kasları ve kasların kemiğe yapıştığı bölgeleri etkilemektedir. Bir eklem hastalığı değildir, eklemi tutmaz ve şekil bozukluğu yapmaz. Bir çeşit iltihaplı olmayan yumuşak doku romatizmasıdır. Kadınlarda erkeklere göre 7 kat daha fazla görülür. Daha çok erişkinlerin (35-60 yaş) hastalığıdır.

Ağrı fibromiyaljinin en önemli belirtisidir. Omuz, boyun gibi tek bir bölgede olabildiği gibi yaygın olarak da hissedilebilir. Fibromiyalji ağrısı hastalar tarafından yanma, acıma, hassasiyet, karıncalanma, üşüme ya da kemirici ağrı gibi değişik şekillerde tarif edilebilir. Ağrıya el ve ayaklarda şişlik hissi eşlik edebilir. Ağrı gün içinde, hava şartlarına, uyku bozuklukları ve strese bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Ağrı, bazen vücudun bir yarısında daha yoğun hissedilebilir.

Çoğunlukla genel fizik muayene normal ve hastalar sağlıklı görünümde olsa da kasların ayrıntılı muayenesi ile belli noktalarda bu hastalık için tipik hassas noktalar bulunur.

Posted by süreyya

Hastalığın etmeni bir çeşit Ricketsia olan Ehrlichia mikrobudur. Kenelerle bulaşır.

Kenelerin insanı ısırmasından 10-14 gün sonra ortaya çıkan ishal, bulantı-kusma, halsizlik, yüksek ateş bulguları, (bazı hastalarda) deri döküntüsü ve burun kanaması hastalığın başlangıcındaki belirtilerdir.

Tanıda yukarıda sayılan klinik bulguların yanısıra bazı laboratuar verileri de önemlidir. Karaciğer fonksiyon tesleri (özellikle SGOT ve LDH) yüksekliği, lökopeni (beyaz küre sayısı düşüklüğü), lenfositoz (lenfosit sayısı artması), ciddi trombositopeni (trombosit sayısının önemli ölçüde azalması), CPK (kreatin fosfokinaz) yüksekliği tesbit edilir.

Bu hastalık bazı olgularda ağır seyredebilir; karaciğer ve böbrek yetmezliği, DIC (yaygın damar içi pıhlaşma bozukluğu) görülür. Bu durumda hastaya kan ve kan ürünleri de verilir. Çoğunluğu oluşturan diğer olgularda ise hafif seyreder; ilaç tedavisi ile iyileşme gösterir.

Bu hastalık daha çok kırsal bölgelerde görüldüğü için tarım ilacı zehirlenmeleri ile karıştırılabilir. Ayrıca yine Ricketsia grubu mikropların oluşturduğu Leime Hastalığı ve Weil Hastalığı ile de karışabilir. Ayırıcı tanıda bunlar da göz önünde tutulmalıdır.

Posted by süreyya

Yutma güçlüğüne (Disfaji) özellikle yaşlılarda olmak üzere tüm yaş gruplarında yaygın olarak rastlanır. Disfaji terimi yemeklerin ve sıvıların ağızdan mideye geçmesi sırasında zorluk hissetmeyi ifade eder. Bu duruma çoğu tehlikeli olmayan ve geçici olan birçok faktör neden olabilir. Yutma güçlüğü nadiren tümör veya ilerleyici nörolojik hastalık gibi daha önemli patolojiye işaret eder. Kısa bir süre içerisinde yutma güçlüğü kendiliğinden iyileşmez ise kulak burun boğaz uzmanı tarafından değerlendirilmelidir.

Nasıl yutarız?

İnsanlar katı yiyecekleri yemek sıvıları içmek ve vücudun ürettiği tükürük ve mukusu yutmak için günde yüzlerce kez yutma işlevini gerçekleştirirler. Yutma işlevinin dört fazı vardır:

1) Birinci faz yiyecek ve içeceklerin çiğnenerek yutmaya hazır hale getirildiği dönem.

2) Ağız fazı boyunca, dil yiyecek ve içecekleri ağızın arka bölümüne iterek yutma yanıtını başlatır.

3) Yutak fazında yiyecek ve içecekler hızlıca yutaktan yemek borusuna geçer.

4) Son faz olan yemek borusu fazında yiyecek ve içecekler yemek borusundan mideye geçer.

Birinci ve ikinci fazlar istemli kontrol altında oluşurken,üçüncü ve dördüncü fazlar kendiliğinden oluşur.

Posted by süreyya

Şeker hastalığı (Diabetes Mellitus), vücudumuzda insülin hormonunun hiç üretilememesine, vücudun ihtiyacını karşılayacak kadar üretilememesi, ya da üretilen insülinin yeterince etki gösterememesine bağlı olarak ortaya çıkar.

Diabet ( şeker hastalığı) kronik bir hastalık olup hayat boyu tedavi gerektirir. En basit teşhis bir damla kan ile yapılabilen açlık kan şekeri ölçümüdür.

Aşağıdakilerden en az bir tanesi varsa şeker hastalığı(Diabetes Mellitus) teşhisi konulur.

Açlık kan şekeri 126 mg/dl veya üzerinde ise,

Herhangi bir saatte bakılan kan şekeri 200 mg/dl veya daha fazla ve beraberinde çok su içme, çok idrara çıkma veya açıklanamayan kilo kaybı varsa,

75 gr glukoz içerek yapılan şeker yüklemesinden iki saat sonra kan şekeri 200 mg/dl veya daha fazla ise .

Kan şekeri yükselmesinin belirtileri nelerdir?

Her zamankinden daha fazla susama ve su içme,
Her zamankinden daha fazla acıkma ve yemek yeme,
Çok sık idrar yapma,
Gece sık olarak idrar yapmak için uykudan uyanma,
Cildinizde kuruma,
Halsizlik, yorgunluk,
Bulanık görme,
Yaraların geç iyileşmesi,

Posted by süreyya

Çölyak hastalığı; bağırsaklardaki sindirimi sağlayan villus denilen yapıların bozulmasına sebep olan ve dolayısıyla da yiyeceklerdeki besinin emilmesini engelleyen ve ince bağırsakta hasarlar oluşturan bir sindirim hastalığıdır.

Çölyak hastası olan kişiler buğdayda arpada çavdarda ve yulafta bulunan ve gluten olarak adlandırılan bir proteine tahammül edememektedir.

Çölyaklı hastalargluten içeren yiyecekler yediklerinde, onların bağışıklık sistemleri bunu ince bağırsaklara zarar vererek yanıtlar. Özellikle çok küçük ve parmak şekline benzeyen villus olarak adlandırılan ince bağırsaktaki emilimi sağlayan yapılar kaybolur(düzleşir ve görevini yapamaz hale gelir.)

Yiyeceklerdeki besinler buvillus|villuslardan geçerek kan dolaşımı içine emilirler. Villuslar olmadan kişi; her ne kadar yiyecek yerse yesin; beslenemez.

Vücudun kendi bağışıklık sistemine zarar vermesinden dolayı çölyak hastalığının oto-immün sistem rahatsızlığı olarak düşünülmektedir. Bununla birlikte, yiyeceklerin emilememesinden dolayı sindirim rahatsızlığı olarak da sınıflandırılabilmektedir.


Son yorumlar