warning: Creating default object from empty value in /home/icom/domains/ihya.com/public_html/saglik/modules/taxonomy/taxonomy.pages.inc on line 33.

Mucitler hakkında bilgi

Ünlü mucitler ve icatları hakkında bilgiye ulaşabileceğiniz kategoridesiniz...
Posted by Arif

Fransız fizyoloji bilgini (Rhöne 1813-Paris 1878). Orta halli bir ailedendir. Tıp öğrenimine başlamadan önce Lyon'da bir eczanede çalıştı. 1841'de College de France'da Magendie'ye labo-ratuvar hazırlayıcısı, 1843'te tıp doktoru oldu. 1844'te agregasyon sınavını kazandı. 1854'te Bilimler akademisine seçildi; aynı yıl, Sorbonne'da kendisi için yeniden kurulan deneysel fizyoloji kürsüsüne getirildi. 1855'te, College de France'da Magendie'nin yerine, deneysel tıp profesörü oldu. Fizyoloji; canlının hayati fonksiyonlarını ve sistemlerinin işleyişini inceleyen bilim; canlılığın, yaşamanın mekanizmalarını, en ince ayrıntılarıyla insan vücudunda veya canlılarda vuku bulan hadiselerin esasına inerek araştırır. Bu sebeple bakteri fizyolojisi, hücre fizyolojisi, insan fizyolojisi ve daha birçok fizyoloji dalları vardır.

Posted by Arif

Charles Darwin 1809’da Birminhan’da hali vakti yerinde bir ailenin çocuğu olarak doğdu. 16 yaşında tıp eğitimi görmesi için Eidinburgh Üniversitesi’ne gönderildi. Ancak bu konu ilgisini çekmediği için babası ona rahip olmasını ve bu amaçla Cambridge Üniversitesi’de öğrenim görmesini önerdi. Bununla birlikte Charles’i en çok ilgilendiren konu doğa tarihiydi. Cambridge’de öğretim görevlisi olan Joseph S. Henslow’la tanıştı ve daha sonra da dost oldu. Darwin, Henslow’un sayesinde Güney Amerika kıyılarına yapılan resmi keşif gezisine katılma imkanı buldu. Yine bu dönemde Darwin’in doğa bilim görüşlerini etkileyen bir başka şey de Alexander von Humboldt’un kitaplarıdır. Humboldt’un kitapları ona kendi deyimiyle “doğabiliminin soylu yapısına bir katkıda bulunmak” isteğini uyandırdı. Darwin, bu bağlamda 27 Aralık’ta başlayacak ve 5 yıl sürecek bir deniz yolculuğuna çıktı.

Charles Darwin, yolculuk dönüşü zooloji ve jeoloji konusundaki incelemelerini ve yolculuk günlüğünü yayınladı. Bütün bunlar onun kamuoyunda ün kazanmasını sağladı.

TÜRLERİN KÖKENİ

Posted by Arif

Hollandalı insancıl Carolus Clusius (1526-1609), 16. yüzyılın en önemli Avrupalı botanikçilerinin biridir. O, yenilik getiren, uluslararası olarak ünlü botanik ilanların yazarıdır. O, lale gibi egzotik bitkiler ve alçak ülkelerde patatesi tanıştırdı. O, prenslerin danışmanı ve çeşitli Avrupalı ülkelerde aristokratlar, Leiden'de botanik bahçesinin profesör ve yöneticisiydi ve merkezi, muazzam Avrupalı bir mübadeleler şebekesinde yer aldı.

Clusius'un etkileyici başarılarında odaklamak, Scaliger enstitüsü, uzmanın bir alanı olarak Avrupalı botaniğin yükselişini çalışması için hırslı bir araştırma projesini başlattı. Dönem 1550 - 1610 esnasında bilimsel ustalık yaptı. Clusius projesinin resmi başlangıcını işaretleyen konferans sırasında 'Yeni bir bağlamda Clusius' (Leiden, 23-25 Eylül, 2004) adı altında küçük bir sergi düzenlendi. O, Clusius ve onun bilimsel işinde malzemelerin bir seçimini sunar.

Posted by Arif

Carolus Linnaeus 23 Mayıs 1707'de İsveç’te doğdu. Babası papazdı. İleriki yıllarda botanik dalında önemli ilkeler ortaya koyacağını bilirmişçesine, daha çocukken bitkilerle ilgilenmeye başlamıştı. Asıl adı Carl Linne idi. Carolus Linnaeus ise Latinceleştirilmiş adıdır. Linne, Uppsala Üniversite’sinde eğitim görerek tıp diplomasını aldı. Botanik dalında çalışmaları Olof Celsius’un teşvikiyle olmuştu. 1732 yılında bitki örtüsünü incelemek için, Uppsala Bilim Akademisi tarafından Laponya’ya gönderildi. Bu geziden sağladığı bilgileri ‘Laponya’nın Bitki Örtüsü’ adıyla yayınladı. Linne daha o yıllarda kendi kendine bir sistem icat etmiş, dünyadaki bitki ve hayvan türlerini kapsayan kataloglar oluşturmuştu. 1735 yılında ‘Doğa Sistemi’ (Systema natuare), 1737 yılında ‘Bitki Cinsleri’ adlı eserleri ile botanik dünyasında adını duyurdu.

Posted by Arif

Cabir İbn Hayyan, Orta Çağın Geber simyacısı, genellikle kimyanın babası olarak bilinir. Ebu Musa Cabir İbn Hayyan, bazen, el-Harrani ve el-Sufi olarak adlandırılır, bir ilaççının (attar) oğlu idi. Kesin doğum tarihi tartışma konusu olmuştur, fakat MS. 776 civarında Kufa'da tıp ve simya icra ettiği tespit edilmiştir. İmam Cafer Sadık ve Umayyad Prensi Halid bin Yezid'in emrinde çalıştığı aktarılmaktadır. İlk günlerinde, tıp icra etmiş ve Abbasi Halifesi Harun el-Reşit'in döneminde Barmaki vezirinin hamiliği altında idi. Barmakilerin düşüşünün etkilerinden bazılarını paylaşmış ve MS. 803'te öldüğü Kufa'da göz hapsinde tutulmuştur.

Posted by Arif

Dünya , uzun süre evrenin merkezi olarak kabul edildi. Bunu sağ duyu da besliyordu. Öyle ya bugün bile hepimize, sıradan insana Güneş, Dünya’nın çevresinde dönüyor gibi gelmiyor mu?

Tarımda en büyük buluş kuşkusuz sabandır. Sabanı, toprağı yaran ve havalandıran bir kama olarak düşünürüz. Gerçekten bu kama da ilkel mekanik buluşların en önemlilerindendir. Ama saban aynı zamanda başka bir önem daha taşımaktadır: toprağı kaldıran bir kaldıraçtır, gerçekten de kaldıracın ilk uygulamalarındandır. Uzun yıllar sonra Arşimet, Yunanlılara kaldıraç kavramını anlatırken, kaldıraca dayanak bulabilse, Dünyayı yerinden oynatabileceğini söylemişti. Ama bu olaydan binlerce yıl önce, Ortadoğu’da saban süren çiftçiler, “bana bir kaldıraç ver, tüm dünyayı beslerim” derlerdi.

Posted by Arif

Aristoteles, Ege Denizi'nin kuzeyinde bulunan Stageria'da doğmuştur. O dönemde, Stageria'da İyon kültürü egemendir ve Makedonyalıların buraları istila etmeleri bile bu durumu değiştirmemiştir. Bu nedenle Aristoteles'e bir İyonya filozofu denilebilir.

Posted by Arif

Leeuwenhoek, bakteriyi ilk kez keşfeden bilim adamıdır. Gözlüklerini büyüteç gibi kullanarak kumaşları incelemeye başlayan Leeuwenhoek, gördükleri ilgisini çekince diğer büyüteçleri üretmiş ve böylece mikroskobuyla ilk bakteriyi tanımlayan kişi olmuştur. Bir yaratıcı olmaksızın, kendi kendine var oluş fikrini çürütme amacı onu çok önemli bilimsel araştırmalar yapmaya yöneltmiştir. Bu amaçla, hayvanlar ve bitkilerin beslenme sistemi, üreme, bitkilerde besin transferi, yine bitkilerin farklı yapı ve bölümleri ile kan hücreleri üzerinde araştırmalar yapmıştır. Kılcal damarlar üzerinde çalışarak kan hücrelerinin geçişini gören ilk bilim adamıdır. Ondan önce kimse kasların liflerden oluştuğunu bilmiyordu.

Posted by Arif

Oksijenin asıl bulucusu ve çağdaş kimyanın babası Antoine Lavoisier’in Albert Einstein ile ortak bir yanı vardı: İkisi de aşırı uçlardaki siyasilerin hışmına uğradı. Ne var ki Einstein Nazilerden kaçtı,ama Lavoisier’nin sonunu getiren, bir ölçüde Fransız devriminin lideri Jean-Paul Marat’ nın kini oldu.

Lavoisier 18. yy’ın sonlarında bir bilim adamı olduğunda kimya hala karanlık çağlarını yaşıyordu. İnsanlar,Aristoteles’in yalnızca dört kimyasal element (toprak,hava,ateş,su) olduğu yollu inancını paylaşıyorlardı..Lavoisier yalnız bugün bilinen 110 elementin 20'sini belirlemekle kalmadı,ayrıca ateşin gizini de çözdü. O zamanlar ateş insanları şaşkınlığa düşürüyordu. nesnelerin yanmasına yol açan “filogiston” dedikleri bir madde olduğunu sanıyorlardı. Lavoisier deneyler yoluyla ateşin ısı ile oksijenin birleşmesiyle meydana geldiğini, filogistondan vazgeçilmesi gerektiğini gösterdi.

Posted by Arif

Milet Okulu’nun, bu ilk doğa felsefesi çığırının üçüncü ve sonuncu düşünürü olarak da Anaximenes gösterilir. Anaximandros'un öğrencisidir. Anaximenes de arkhe sorunu üzerinde durur; o da, Anaximandros gibi ana maddenin, bu varlık temelinin birlikli ve sonsuz olması gerektiğini söyler. Ama bu sonsuz şeyi, o da Thales gibi belirli bir şeyle bir tutar: Ona göre ilkmadde havadır. Hava, sonsuz bir hava denizi olarak evreni kuşatır ve yer de bu hava denizinde düz bir tepsi gibi yüzer.

Anaximenes’in iki anlayışı var ki felsefeye iki yeni görüş olarak girip yerleşmişlerdir.

Posted by Arif

Miletli Anaksimandros 610'larda doğmuş ve 545'lerde ölmüştür. Thales'in öğrencisidir. Anaksimandros da, Thales gibi, şeylerin doğasını açıklamak istiyordu; ancak ona göre ilk öge apeiron'du. Apeiron, sonsuz, belirsiz, gözlenemeyen ve dokunulamayan anlamlarına geliyordu. Gnomon kullanmak suretiyle, bazı astronomik ölçümler yapmıştır. Anaksimandros, çevresi okyanusla çevrili olan Yer'in, yassı bir disk veya bir tambur biçiminde olduğunu söylüyordu. Etrafında Güneş, Ay ve diğer gezegenlerin halkaları vardı. Çok seyahat etmiş ve bir Dünya haritası çizmiştir. Yunan dünyasını bu haritanın ortasına koymuş, Avrupa ve Asya'yı ise onun çevresine yerleştirmiştir. Anaksimandros'a göre, bütün kara kitlesini okyanus denilen büyük bir deniz kuşatmıştır.

Posted by Arif

Yunan doğa filozofudur. Klazomenai’de doğan Anaksagoras Atina’da bir okul açarak Perikles, Euripides, Arkhealos (bazı yazarlara göre Sokrates), vb. bir çok öğrenci yetiştirmiştir. Bazı parçaları günümüze kadar kalan Tabiat Üzerine adlı bir eser yazdı. Platon’un Phaidion’unda Sokrates onun dersinden söz açar.

Anaksagoras, cisimlerin birbirine benzer çok küçük parçalardan oluştuğunu savunmuş, zekayı (nous) bütün bunların üzerine yerleştirmiştir. “Başlangıçta çok büyük bir kaos varken, zekanın gelip her şeyi düzene soktuğunu” ileri sürmüştür. Yıldızların hareketini, evrenin dönüşünü ve dünyayı bu zeka yönetiyordu. Ona göre doğa, gözle görülemeyecek kadar küçük parçacıklardan meydana geliyordu. Her şey küçük, daha küçük parçacıklara bölünebilir ancak en küçük parçada bile her şeyden bir şey vardır.

Posted by Arif

Ali Kuşçu asıl adı Ali Bin Muhammet (d. 1403, Semerkant - ö. 16 Aralık 1474, İstanbul), ünlü Türk Gökbilimci, Matematikçi ve Dilbilimci.

Posted by Arif

Alfred E. Stock, yirminci yüzyılın en büyük anorganik kimyacılarından biriydi.S ayıları 250'den fazla olan araştırmalarında, parlak bir deney tekniği ve inandırıcı bir mükemmellik göze çarpar. Zaten bor hidrürler hakkında engellerle dolu incelemelerini yapabilmesi ve kimyanın bir bölümünde, hiç olmazsa on yıl kadar dünyanın bir numaralı otoritesi olabilmesi için böyle niteliklere sahip olması gerekirdi. anorganik maddelerin adlandırma sisteminin (bu sistemde yükseltgenme basamakları Romen rakamları ile gösterilir) "Stock sistemi" olarak anılması çok yerindedir.

Stock, Polonyanın Danzig kentinde doğdu. Bilime olan eğilimi, çocukluğunda yaptığı kertenkele, kelebek ve bitki koleksiyonlarından belliydi.Yüksek öğrenimini Berlin üniversitesinde yaptı. O sırada kimya öğrenimi yapmak öylesine sınırlıydı ki, bu parlak deneyci laboratuarda bir masaya yerleşebilmek için üç dönem (sömestr) beklemek durumunda kalmıştı. 1899 da Berlin Üniversitesinde Ph. D. unvanını aldı.

Posted by Arif

Alfred Russel Wallace (8 Ocak 1823 – 7 Kasım 1913), Britanyalı doğa bilimci, coğrafyacı, antropolog ve biyologdur. İngiltere Galler'de Usk-Monmouthshire da dokuz çocuklu bir ailenin sekizinci çocuğu olarak doğdu. Hertford'da bir dilbilgisi okulunu bitirdi. 1840-1843 yılları arasında harita - kadastrocu ağabeyinin yanında çalıştı. 1844 yılında bir süre Leicester'de bir okulda görev yaptı , 1845 yılında ağabeyi William'ın ölümü ile tekrar harita - kadastro işine geri döndü. 1848 yılında Leicester'dan tanıştığı doğa bilimci Henry Walter Bates ile Amazon yağmur ormanlarından örnekler toplamak üzere Brezilya'ya gitti. Türlerin kökenlerini araştırma fikri kafasında bu gezi sırasında şekillendi. 1852 yılında İngiltere'ye geri döndü.

Posted by Arif


Julius Schrader tarafından 1859 yılında yapılan
Alexander von Humboldt'un bir resmi.
Arka planda Chimborazo Dağı görülmektedir.

Friedrich Wilhelm Heinrich Alexander Freiherr von Humboldt, (14 Eylül 1769, Berlin – 6 Mayıs 1859, Berlin) Prusyalı doğa bilimci ve kâşif. Prusyalı bakan, filozof ve dilbilimci Wilhelm von Humboldt'un küçük kardeşi. Humboldt'un botanik coğrafya üzerine yaptığı çalışmalar biyocoğrafya dalının temelini oluşturmuştur.

Posted by Arif

Bilime Ve Barışa Adanmış Bir Ömür: Einstein

Einstein, "evrenin en anlaşılmaz özelliği, anlaşılabilir olmasıdır" demişti. Ama o, evreni anlaşılmaz özellikleriyle gözümüzün önüne seriverdi. Anladım dediğiniz bir anda yeni bir anlama sorusu bizi bekliyordu. Bununla birlikte, meslekten olmayanlar için, evreni onun kadar hiç kimse zorlaştırmamıştır. Zaman genişler, uzunluklar kısalır, evrenin maddesi patlar ve kaybolur. Deneyime ve sağduyuya güven kalmaz. Evren, matematikçinin evreni olmaya yüz tutar. Einstein, aslında 1905 yılından bu yana başımızı döndürüyor. Kimimiz farkında belki büyük çoğunluğumuz farkında bile değil!

"İşte orada" diyordu Einstein ve ekliyordu: " Bu muazzam alem vardı ve karşımızda bizim varlığımıza tabi olmaksızın büyük ve ebedi bir bilmece gibi duruyordu. Bu alemin temaşası, bana bir kurtuluş yolu gibi görünüyordu."

Büyük İngiliz Matematikçisi/Düşünürü Bertnard Russell onun için şöyle yazar:

Posted by Arif

Asıl adı Mehmed Şemseddindir. Fatih devri mutasavvıf ve din alimlerinden olan Akşemseddin, 1389 yılında Şam’da doğdu. Küçük yaşta babası Şeyh Hamza ile birlikte Anadolu'ya geçerek Göynük'e yerleşti. Burada medrese tahsili gördü, müderris oldu. Özellikle hekimlik alanında derin bir bilgi sahibi idi. Çeşitli hastalıkları tedavi ediyor, özellikle ruh hastalıklarının tedavisinde başarı gösteriyordu. Bunun için kendisine Tabîb'ül-ervah yani ruhların doktoru deniyordu.

Daha sonra tasavvuf yoluna girerek Hacı Bayram-ı Velî'ye intisap etti. Hacı Bayram-ı Velî’nin ölümünden sonra, onun halifesi oldu.

Akşemseddin daha sonra Edirne'ye geçti. Edirne sarayında bulunan Osmanlı padişahı II. Murad, bu genç, âşk dolusu, her bilgide üstün, olgun sofîyi ziyaret eder ve oğlu şehzade Mehmed'in eğitim ve öğretimini üzerine almasını rica eder. Akşemseddin bu teklifi reddetmez. Yıllarca ona bilgi aşılar. Şehzade Fatih, padişah olunca da yanından ayrılmaz, Onun en yakın hocası ve danışmanı olarak görevini sürdürür.


Son yorumlar