Çocuk ve Ergenlerdeki Psikiyatrik Bozukluklarda Beyin Görüntüleme

Posted by bilge

SON 10 YILDA ÇOCUK VE ERGEN PSİKİYATRİK BOZUKLUKLARININ BEYİN GÖRÜNTÜLEME ÇALIŞMALARININ GÖZDEN GEÇİRİLMESİ

ÇOCUKLUK-BAŞLANGIÇLI ŞİZOFRENİ

· Serebellum

· Serbral hemisferler ve ventriküller

· Temporal lob yapıları

· Bazal ganglionlar

· Korpus kallozum

· Kavum septi pellusudi
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUKLARI

· Serebellum

· Serbral hemisferler ve ventriküller

· Korpus kallozum

· Beyin sapı
DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU

· Serebellum

· Serbral hemisferler ve ventriküller

· Bazal ganglionlar

· Korpus kallozum

· Temporal lob yapıları
YEME BOZUKLUKLARI

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK

· Serebral hemisferler ve ventriküller

· Bazal ganglionlar

· Korpus kallozum

· Olgu çalışmaları

TOURETTE BOZUKLUĞU

AFFEKTİF BOZUKLUKLAR

SONUÇLAR VE ÖNERİLER

Beyin görüntüleme çalışmalarındaki son ilerlemeler nörogelişimsel psikiyatrik bozukluklarla ilgili çalışmalarda potansiyelimizi artırmıştır. Mental bozukluğu olan veya mental bozukluk riski taşıyan çocuklar bu tekniklerle longutidinal olarak izlenebilir veya normallerle karşılaştırılabilir. Genetik çalışmalarla birlikte, çocuğun gelişimini belirleyen nörogelişim yeteneği ve çevrenin etkileri daha fazla öğrenilebilir. Bu gözden geçirme yazısının amacı, okuyucunun çocuklardaki emosyonel bozukluklar hakkındaki bilgilerini güncelleştirmektir. Bu yazıda, medline’de yer alan kaynak dergiler gözden geçirildi. Şizofreni, otistik yelpaze bozuklukları, Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), Anoreksia Nervoza (AN), Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB), Tourette Bozukluğu ve Affektif Bozukluk ile ilgili yapılan son beyin görüntüleme çalışmalarını incelendi. Dil ve okuma bozukluklarının gözden geçirme yazısı için Filipek (1995)’in gözden geçirme yazısına müracaat edin.

Nöropsikiyatrik araştırmalarda yapısal beyin teknikleri 1920’lerde pnömoensefalografinin kullanımı ile başlamış, 1970’lerde CT ile ilerlemiş, 1980’lerde MRI kullanılmaya başlamıştır. Komplike fonksiyonel beyin görüntüleme teknikleri 1980’lerde geliştirildi [bölgesel serebral kan akımı: (regional cerebral blood flow:rCBF), PET: positron emission tomography, SPECT: single photon emission computed tomography, MRS: magnetic resonance spectroscopy ve MEG: magnetoansefalografi]. Fonksiyonel manyetik rezonans görüntülemesi (fMRI) son 10 yılda sık kullanılmaya başlanmıştır. Bu tekniklerden MRI, fMRI, MRS ve MEG çocuklarda yapısal, fizyolojik ve gelişimsel beyin anormalliklerini çalışmada eşsizdir. Bunların iyonize radyasyon ve biyolojik tehlike gibi riskleri yoktur.

Manyetik rezonans teknolojisi görüntü oluşturmak için biyolojik dokularda elektromanyetik fenomeni kullanır. CT’den farklı olarak, MRI iyonize radyasyon kullanmaz. İlk olarak güçlü bir manyetik alan tarafından atomların nükleusları bir düzene getirilir, sonra radyo frekansı pulslarına maruz bırakılır. Manyetik alanın gücünü alan herbir aktif nukleus, farklı bir radyo frekansına sahiptir. Manyetizma kapatıldığı zaman, detektörler ölçüm yapar ve bilgisayar işlemi ile dinlenme sırasında nükleuslardan salınan radyo dalgaları değerlendirilir ve böylece görüntü oluşur. Hidrojen en iyi sinyal-görüntü oranına sahip elementtir. Hidrojen, farklı dokularda farklı oranlarda ölçülebilen suyu gösterir. Beyaz/gri cehver, BOS, kan, ve diğer dokular atomik farklılıkları ile görüntü oluştururlar.

PET beyin biyokimyasının direkt değerlendirmesini sağlar. Şimdilerde çok karmaşık ve pahalı fonksiyonel görüntüleme metottur. Siklotron kısa ömürlü radyoizotop üretmek için kullanılır. Bu izotoplar pozitron-emisyon izotoplar olmak için işaretlenir (vücuda enjekte edilerek). Vücut boyunca pozitrondan (pozitif elektron) salınan enerji PET görüntüsü oluşmasını sağlar.

PET ve SPECT’in çocuklarda kullanımı sınırlıdır. SPECT pediatrik populasyonda tercih edilen bir metod olmasına karşın, çocukların radyoaktif tracer alması nadiren onaylanmaktadır.

Çocuklarda yapılan çalışmalarda beyin görüntüleme araştırmasının güçlükleri şunlardır:

1). Yetersiz veri ve örneklem sayısı,

2) Kesin olmayan grup farklılıklarına ilişkin tanımlamalar,

3) Kullanılan metotların iyi standardize edilmemesi,

4) Bu metotlarla büyük populasyonlarda araştırma yapılamaması,

5) Araştırmacıların belirsiz hipotezleri.

Yaşa bağlı beyin maturitesi, tanı karmaşası ve komorbidite diğer zorlaştıran etmenlerdir.

ÇOCUKLUK BAŞLANGIÇLI ŞİZOFRENİ

Nörofizyolojik ve nöropsikolojik çalışmalar genellikle çocukluk başlangıçlı şizofrenin (ÇBŞ) yetişkin başlangıçlı şizofreni ile devamlılık gösterdiğini desteklemektedir. ÇBŞ grubunda, daha ciddi premorbid bozulma, entellektüel işlevlerde daha uzamış yıkım (deteriasyon), daha ciddi anatomik lezyonlar vardır (yetişkin şizofrenisine oranla). Sinsi başlangıcı göz önüne alındığında, patolojik yapı tek ve statik bir lezyon değildir. ÇBS ile ilgili çalışmalar progresif değişiklikler olduğunu ileri sürmektedir (Brooks ve ark. 1998, Hendren ve ark. 1995, Yeo ve ark. 1997) (Tablo 1).
Serebellum

MRI kullanarak Jacobsen ve arkadaşları (1997a) 24 ergen ÇBS ile 52 eşleştirilmiş kontrollerle çalıştı. Vermis ve midsagittal bölge volümü ile inferior posterior lob volümü şizofrenik olgularda anlamlı derecede daha küçüktü. Nöroleptik kullanımı ile korelasyon yoktu.
Serebral Hemisferler ve Ventriküller

Frazier ve arkadaşları (1996a) MRI kullanarak 21 ergen ÇBŞ ve 33 eşleştirilmiş kontrollerle çalıştı. ÇBS olanlarda toplam serebral volum ile sağ ve sol hemisferler anlamlı derecede küçük bulundu.

Alaghband-Rad ve arakadaşları (1997) çocuk ve ergenlerdeki ÇBS’de SANS puanı (negatif belirtileri değerlendirme ölçeği) ile total beyin volümü arasında anlamlı negatif korelasyon buldu. Daha küçük serebral volum ve negatif semptomlar arasındaki ilişki erken başlangıçlı şizofreni için daha homojen ve daha potent nörobiyolojik temeli düşündürmektedir.

Rapoport ve arkadaşları (1997) 16 çocuk ve ergen ÇBS’li (10 erkek, ort yaş 14.8 yıl) ve 24 eşleştirilmiş kontrollerle çalıştı. Olgulara tarama 2 yıl sonra tekrar aynı aygıtlarla yapıldı. Bütün hastalar tipik ve atipik nöroleptik tedavi alıyordu. İkinci çekimde ÇBS olan çocuklarda kontrollere oranla total serberal volumde daha yüksek azalma ve ventiküler volümde artma gözlendi. İkinci çekimde ÇBS grubunda midsagittal talamik bölgede azalma gözlendi, fakat kontrollerde bu değişiklik yoktu. Sonuçlar aynı grup hasta ile takip çalışmalarında doğrulandı (Rapoport ve ark. 1999).

Hendren ve ark (1995) ve Yeo ve ark. (1997) ÇBS’li 20 çocuk (12 erkek, ort. Yaş 11 yıl) ve 20 eşleştirilmiş kontrollerle çalıştı. Rapoport ve arkadaşları (1997)’nın aksine total beyin volümü, ventrikül volümu (lateral ventiküller, 3. ventrikül, temporal horn) veya frontal bölgede farklılık olmadığına işaret ettiler. Ancak, bu çalışmada Rapoport ve arkadaşlarının çalışma grubuna oranla çocukların yaşları daha küçük ve şizofreni semptomları daha az şiddetteydi. Normal asimetri (sağ>sol) ÇBS grubunda tersine dönmüştü.

Birkaç 1H-MRS çalışmasında frontal lob anormallikleri bildirilmiştir. Bunlardan bazılarını karşılaştırmak güçtür, çünkü problar gri/beyaz cehveri farklı oranlarda içeren bölgelere yerleştirilmişti. Bertolino ve arkadaşları (1998) 14 hasta (11 erkek, ort. Yaş. 16.4 yıl) ve 14 eşleştirilmiş kontrollerle çalıştı. Bütün hastalar scan sırasında nöroleptik alıyorlardı. Olgular dorsolateral prefrontal korteks (DLPFC) ve hipokampal bölgede bilateral olarak kontrol grubuna oranla daha düşük N-asetilaspartat (NAA)/ Kreatinin (Cr) oranları gösterdi). Bu durum DLFPC ve hipokampal bölgede nöronal hasar veya işlev bozukluğunu düşündürüyordu.

Brooks ve arkadaşları (1998) 1H-MRS kullanarak, 16 çocuk ÇBS (9 erkek, ort. Yaş 11 yıl) ve 12 eşleştirilmiş kontrollerde (6 erkek) frontal lobları çalıştı. Ortalama NAA/Cr oranı şizofrenik hastalarda daha düşüktü, bu durum yetişkin şizofrenik populasyonla uyumluydu (Bertolino ve ark. 1998, Nasrallah ve ark. 1994). Uzmanlar ÇBŞ olan çocuk ve ergenlerdeki azalmış NAA olası azalmış nöronal sayı, yogunluk veya volum ile ilişkiliydi.İlaç durumu sonuçları etkilemedi. Bu çalışma şizofreni riski olan çocuklarda önceden veya hastalık başlangıcında frontal lobta metabolik anormallikler gösterdiğini ileri sürüyordu.

Gordon ve arkadaşları (1994) 9 ilaç kullanmayan ÇBŞ ve 12 eşleştirilmiş kontrolle yaptığı 18F-fluorodeoksiglukoz (FDG) PET çalışmasının ön verilerini bildirmiş. ÇBŞ olan çocuklar olası zayıf dikkat performansına sekonder olarak azalmış sağ parietal metabolizması göstermiştir. Jacobsen ve arkadaşları (1998) olgulara işitsel CPT testi uygulanırken yapılan PET çalışmasında, 16 ergen ÇBS ve 26 eşleştirilmiş kontrolle araştırma yapmış. Dikkat görevlerinde daha az doğru yapmalarına karşın, PET hipofrontalitesi yoktu.
Temporal Lob Yapıları

Jocobsen ve arkadaşları (1996) 21 ÇBS olan olgu (13 erkek, ort. Yaş 14.6) ve 41 eşleştirilmiş kontrolle çalışma yapmış. ÇBS olan çocuklar daha büyük temporal superior girus ve posterior segment volumu göstermesiyle daha büyük temporal volümü göstermeye eğilimli bulundu. Uzmanlar diğer beyin bölgelerindeki volüm azalmasına bilinmeyen bir süreç ile yedek oluşturmuş olabileceği sonucuna varmışlar.

2 yıl sonra, Jacobsen ve arkadaşları (1998) yukarıdaki çalışmanın orijinal grubundan 10 ÇBŞ olan ergeni ve17 kontrolü takibe almış. Takip aralıkları sırasında, ÇBŞ olan olgularda sağ temporal lob, biletaral superior temporal girus ve posterior superior girus, sağ anterior superior girus, ve sol hipokampal bölgelerde anlamlı derecede daha büyük azalma göstermişler. Bazalde daha fazla negatif semptomu olan ile takiplerde daha fazla sanrısı olanlarda, takiplerde hipokampal volumde daha büyük azalmayla birlikteydi.

Rapaport ve arkadaşları (1999) gruptan 15 orijinal olgu ile yaptıkları uzunlamasına çalışmada hem kontrol hem ÇBS olan çocuklarda frontal ve parietal lob gri cehverlerde azalma göstermiş, ancak ilaveten ÇBŞ olan çocuklarda temporal gri cehverde azalma daha fazla bulunmuş (%7).

Hendren ve Yeo grubunda (Hendren ve ark. 1995, Yeo ve ark. 1997) şizofrenik çocuklar daha küçük amigdala ve azalmış temporal korteks hacimlerine sahip olduklarını bildirmişlerdir. Findling ve arkadaşları (1996) 17 şizofrenik olguda (ort. Yaş 14.3 yıl) ve 13 kontrol arasında hipokampal volum açısından farklılık bulmamışlardır. Bulgudaki farklılıklar yaş, semptomatoloji ve yönetim farklılığından kaynaklanabilir. Yetişkin şizofrenlerle yapılan çalışmalarda da temporal yapıdaki anormallikler uyumsuz bulunmuştur (Bak. Pearlson ve Marsh 1999).
Bazal Ganglionlar

Rapaport ve arkadaşları (1997) ÇBS olan çocuklarda midsagittal talamaik bölgede anlamlı azalma olduğuna fakat kontrol grubunda değişiklik olmadığına dikkat çekmişlerdir. Kontrollerle karşılaştırıldıklarında zaman içinde ÇBŞ olgularında kaudat ve globus pallidus volumlerinde daha fazla azalma bulunmuştur (Rapaport ve ark. 1999).
Korpus Kallozum

Korpus kallozumu araştıran yalnızca iki çalışma vardır. Bu iki çalışma sonuçları birbiri ile çelişmektedir. Jacobsen ve ark. (1997) 25 ÇBŞ olan ergende daha büyük total anterior ve posterior korpus kallozum bölgesi bildirilmiştir. Normal kontrollerde yaşla birlikte spleniumdaki gelişim geniş populasyonda çocuklardaki korpus kallozum gelişimiyle uyumluydu (Giedd ve ark. 1996b). Tersi olarak, Yeo ve arkadaşları (1997) şizofrenik çocuklarda azalmış kallozal bölge bildirmiş (ort. Yaş 11 yıl). Gruplar arsındaki farklılık yaş farklılığı veya semptom şiddeti ile ilişkili olabilir.
Kavum Septi Pellusidi

Büyük Kavum Septi Pellusidi sıklığı kontrollere oranla ÇBS olan ergenlerde daha yüksektir (Nopoulos ve ark. 1998).
Sentez

ÇBS’deki beyin değişiklikleri iki şekilde oluşur. İlk olarak nöronal gelişimin erken döneminde oluşur ve asimetri, bazal ganglionlarda azalmalar ve negatif semptomlarla birlikte total beyin boyutlarında nonspesifik azalma olarak kendini gösterir. İkinci olarak, ergenlerde frontal ve temporal yapılarda azalmalar ile pozitif semptomlarla birlikte ventriküllerde genişleme olarak kendini gösterir.

OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUKLARI

Otizmde beyin görüntüleme bulguları birbirlerinden farklılıklar göstermektedir (Tablo2).
Serebellum

Levitt ve ark. (1999) otizmi olan çocukları normal kontrollerle karşılaştırmalı olarak serebellar vermisi araştırdı. Otisitik çocuklarda kontrollere oranla vermis lobül VII-X’ in volümlerinde azalma buldular. IQ istatistiksel kontrol olarak kullanıldığında, bu azalma gözlenmedi.

Piven ve arkadaşları (1997a) 35 otistik çocuk ile (12-29) 36 kontrolü; performans IQ, total beyin volümü eksi (-) serebellar volüm ve cinsiyet kontrolü ile düzenledikten sonra karşılaştırdı. Serebellar lobül I-V veya VI-VII de boyut anormalliği saptamadı.

Serebral Hemisferler ve Ventriküller

Piven ve arkadaşları (1995) total beyin, total beyin dokusu ve total lateral ventrikül volumunu anlamlı derecede daha büyük buldu (22 erkek otistik olgu: ort. Yaş 18.4 yıl, 20 erkek kontrol ort. 21.6 yıl). Otistik olgular bu çalışmada 35’e, kontrol grubu 36’a çıkarıldığında, otistik olgularda total beyin volümünde büyüklük vardı; bu artmış volum parietal, temporal ve oksipital loblarda vardı (fakat frontal lobta yoktu) (Piven ve ark. 1996).

Korpus Kallozum

Korpus kallozum boyutu genellikle posterior bölgelerde daha küçük bulundu.

Beyin Sapı

Pons, midbrain ve medulla oblangata’yı içeren beyinsapı yapıları kontrollerle karşılaştırıldığında otistik olgularda genellikle daha küçük bulundu, fakat bu bulgular otizme spesifik değildi (Ciesielski ve ark. 1997, Hashimoto ve ark. 1993a).

Bir kaç çalışma Asperger bozukluğu olanlarda yapılmıştır. Bir çalışmada 7 hastanın 5’inde beyin anormallikleri bildirilmiş. Diğer çalışmada Asperger bozukluğu olan iki hastanın birinde sol frontal macrogria, diğerinde biletaral operkuler polimikrogria görülmüştür (Berthier ve ark. 1990). Bir olgu çalışmasında Asperger bozukluğu olan 15 yaşındaki erkek ergen ve babasında bilateral frontal atrofi ve başka nonspesifik beyin anormallikleri bildirilmiştir (Volkmar ve ark. 1996):

SPECT

NcKelvev ve arkadaşları (1995) Asperger bozukluğu olan 3 ergeni CT, MRI ve SPECT ile kontrol etti. SPECT’de herbir olguda sağ hemsiferik anormallik bulundu. Serebellar anormalliklerde vardı.

Sentez

Otizm daha büyük total beyin volümü ve ventrikül volumü, daha küçük beyincik ve beyinsapı ile birliktedir. Otizmdeki değişiklikler daha olasılıkla sol taraflıdır, Asperger bozukluğunda daha sıklıkla sağ taraflıdır.

DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU

DEHB’nun beyin görüntüleme çalışmaları primer olarak 3 merkezden gelir. Herbir grubun bildirileri yeni bilgilerden ziyade var olan bilgileri genişletmeye yöneliktir (Tannock 1998) (Tablo 3).

Serebellum

DEHB olan erkek çocuklarda serebellar ölçümleri değerlendiren yalnız 2 çalışma yayınlanmıştır (Berquim ve ark. 1998, Castellanos ve ark. 1996a). Bu çalışmalarda daha küçük serebellar volüm olduğuna yönelik bir egilim yoktur (Tannock 1998).
Serebral Hemisferler ve Ventriküller

Castellanos ve ark.(1996b) normal kontrollerle kıyaslandığında, 57 DEHB’ si olan çocukta total serebral hacimin daha küçük olduğunu bildirmiştir. DEHB olan çocuklarda normal lateral ventrikül asimetrisinin (sol>sağ) ters döndüğünü belirtmişler. DEHB olanlarda, aynı zamanda daha küçük sağ anterior frontal hacim belirtilmiş ve yaşla birlikte artan lateral ventrikül hacimleri azalmıştır.

Lyoo ve ark. 1996 yılında yaptıkları çalışmada, 45 erkek DEHB olan 51 çocuk ve 16 normal erkek çocuktan oluşan kontrol grubunda disleksi varlığını kontrol etmişler. DEHB olan olgular anlamlı ölçüde daha büyük posterior lateral ventrikül bildirilmiş. Bununla birlikte, DEHB grubundaki çok sayıda çocukta davranım bozukluğu varmış.

Castellanos ve ark (1996a), 26 tik bozukluğu olmayan DEHB olan, 14 DEHB ve Tourette bozukluğu olan ve 31 sağlıklı erkek çocukta, anterior frontal bölgenin bu 3 grupta da farklılık göstermediğini bildirmiştir. Bununla birlikte, Castellanos ve ark daha fazla olguyla yaptıkları diğer bir çalışmada (1996b), DEHB ve kontrol grubu arasında antrior frontal bölgede farklılık olduğunu bildirmiştir. Fakat, biraz farklı olan bu bulgular hakkında yorum yapmamışlardır.

Ernst ve ark. (1994) daha önce yapılan bir çalışmayı (Zametkin ve ark. 1993) genişleterek, 20 DEHB olan ergen ve 19 normal kontrol grubunu PET kullanarak incelemişler. DEHB olan kız çocuklarının global serebral glukoz metobolik oranını (CMRGIc) normallere göre %15 daha küçük bulmuşlar. Erkek grubunda hiçbir farklılık bulunmamış. Hiçbir anlamlı davranışsal farklılık, kız çocuklardaki global CMRGIc’ nin daha düşük olmasını açıklamamış, fakat kız çocukların sayısı çok azmış.

Ernst ve ark.(1997) bu bulguları tekrarlamak için önceki gruptan ayrı olarak 10 DEHB olan ve 11 normal ergen kızda PET çalışması yapmış. Global CMRGIc DEHB olan ve normal kontrol grubunda benzer bulunmuş. Normalleşmiş bölgesel CMRGIc (rCMRGIc) lateralizasyonu, parietal ve subkortikalbölgelerde kontrol grubu ve DEHB grubu arasında anlamlı farklılık göstermiş. rCMRGIc, DEHB grubunda solda sağa göre daha düşükmüş ve kontrol grubunda tersine dönmüş.

Normal ergenler ve DEHB olanlar arasında beyin metabolizmasında hiçbir farkın olmaması erişkinlerdeki bulgularla çelişmektedir. Zametkin ve ark.(1990), normal erişkinlere göre(n=50), DEHB olanlarda (n=25) anlamlı ölçüde daha düşük global CMRGIc (%8.1) ve 60 bölgenin 30’ unda azalmış sağ CMRGIc bulmuştur.

Bazal Ganglionlar

Birkaç grup bazal ganglionlarda anormal asimetri olduğunu bildirmiştir. Fakat bu araştırmacılar normal kaudat asimetrisinin hangisi olduğu konusunda aynı fikirde değildir: Castellanos ve ark.(1994, 1996a) Sag>Sol, Filipek ve ark.(1997); Hynd ve ark (1993); Mataro ve ark(1997) Sol>Sağ olarak belirtmişlerdir.

Casey ve ark.(1997), Castellanos ve ark.’nın(1996a) 26 DEHB olan erkek (yaş ortalaması:9.69 yıl) ve 26 sağlıklı erkek çocuktan oluşan olgu grubundan bir alt grubu incelemişler. DEHB olan çocuklarda anormal bulunan frontostriatal yolak (circuitry) ölçümleri (Ör: putamen dışındaki prefrontal korteks, kaudat ve globus pallidus bölgeleri), 3 yanıt inhibe etme görevindeki performansla korelasyon göstermiş.

Ernst ve ark. (1997) PET ile yaptıkları çalışmada, konrol grubuna zıt olarak DEHB olan kız çocuklarda sol subkortikal bölgelerde daha düşük rCMRGIc bulmuştur. bu etkiye esas katkıyı anterior putamen sağlamıştır. DEHB grubunda daha fazla sayıda hiperaktif semptom bildirilenlerde, anterior putamenin rCMRGIC’ ndaki daha büyük asimetri (sol

Korpus Kallosum

Posterior splenium (Lyoo ve ark.1996) ve anterior rostrumda (Baumgardner ve ark.1996) bulunan anormallikler, öğrenme bozukluğunun varlığı ile açıklanabilir (Hynd ve ark., 1995).

Total temporal lob hacminde veya amigdala veya hipokampus hacimlerinde, tanıyla ilişkili hiçbir farklılık bildirilmemiştir. Ernst ve ark. (1997) PET kullanarak yaptıkları çalışmada, normallerle karşılaştırıldığında DEHB olan kız çocukların hipokampuslarında daha yüksek normalleşmiş metabolik hız bulmuştur. Bu bulgu DEHB’ si olan kız çocuklar ve kadınların her ikisinde de hipokampusun sağ tarafında daha düşük sağ (absolute) CMRGIc olduğunu belirten aynı uzmanların (Ernst ve ark.,1994) önceki raporuyla çelişmektedir.

SPECT

SPECT kullanılarak yapılan iki çalışmada, DEHB olan çocuklarda defisitler belirtilmiştir. Amen ve Carmichael (1997), konsantrasyon egzersizi sırasında ve istirahatta, 18 kontrol olgusuna oranla 54 DEHB olan çocukta, prefrontal kortekste azalmış perfüzyon saptamışlardır. Sicg ve ark.(1995), kontrollerle karşılaştırıldığında DEHB olgularında sol frontal ve parietal loblarda azalmış aktivite saptamışlar. Ancak bu çalışmada olgu sayısı daha azmış (10 DEHB, 6 kontrol olgusu).

Sentez

DEHB’ de özellikle impulsuvite ile ilişkili olarak ilk önce bazal ganglionların tutulduğu ve birlikte olan öğrenme bozukluklarına bağlı olarak frontal lob değişikliği görülür. DEHB ile komorbidite, farklı çalışma gruplarının bulguları nedeniyle karışıktır.

YEME BOZUKLUKLARI

Katzman ve ark.(1996) yatarak tedavi gören AN olan 13 ergen ve 8 kontrol olgusunda MRI kullanarak çalışma yapmışlar (Tablo 4). AN grubunda, kontrollere göre total gri ve beyaz cevher hacimlerinde azalma bulunmuş. Bulgular, hiperkortizolizm’in AN’da beyin anormalliğinin gelişiminde önemli rol oynadığını göstermektedir. Bu beyin anormallikleri önemli ölçüde açlığın sonucudur. Katzman grubu (1997) bu 13 hastanın 6’sında yeniden kilo alındığında MRI’ı tekrarlamışlar. Kilo alımıyla normal kiloya ulaşıldığında beyaz cevher ve ventriküler CSF hacimleri normale dönmüş, fakat gri cevher hacmindeki defisitler ve artmış CSF hacimleri, yaşça eşlenmiş kontrollere oranla devam etmiş. Golden ve ark. (1996) (1) hastanede yatan 12 AN’sı olan bayanda; (2) yaklaşık 11.1 aylık beslenme rehabilitasyonundan sonra aynı 12 olguda ve (3) yaşça eşlenmiş sağlıklı kontrol grubunda MRI çalışması yapmışlar. Katzman ve ark. ile benzer bulgular bildirmişlerdir.

Lambe ve ark (1997) Katzman ve ark (1997) gibi aynı gruptan kilosu düzelmiş olan 12 AN olgusu (yaş ort.:18.9 yılı iyileşmeden önceki süre 1-23 yıl), 18 sağlıklı kontrol grubu ve kilosu düşük olan 13 kısılı tip AN olgusunda CSF, gri cevher ve beyaz cevheri ölçmüşler. AN ile ilişkili beyin değişikliklerinin geri dönüşümlü ve geri dönüşümsüz komponentleri olduğunu bildirmişlerdir.

Kingston ve ark. (1996) MRI ve nöropsikolojik performansa bakarak, 46 AN’ lı yatan hasta ve 41 normal ağırlıklı kontrol olgusunu incelemişler. Vücut ağırlıklarının en az %10’ unu kazanan AN’ lı olgular yeniden test edilmiş ve MRI çekilmiş. Düşük ağırlıklı fakat hastalığı devam etmeyenlerin, esneklik/inhibisyon (fleksibility/inh.) ve hafızayı değerlendiren görevlerde daha düşük performans gösterdikleri ve MRI’ da daha büyük ventrikül boyutuna sahip oldukları bulunmuş.

Kohn ve ark.(1997) vücut kitle indeksi, kilo kaybı oranı ve bazal metabolizmasına bağlı, fakat vücut kitlesi veya yağa bağlı olmayan ventriküler genişlemeyle sonuçlanmış 24 malnutrisyon gelişmiş AN’ lı kadın olgusu bildirmiştir. Sieg ve ark. (1997) MRI’ da frontal bölgelerde subkortikal hiperintensiteler gösteren 2 AN olgusu (15 ve 23 yaşında) bildirmiştir.

Hiperkortizolizm açlığa (malnutrisyona) neden olur. AN’ da hiperkortizolizm ve açlık birlikte olduğunda ise, bilişsel defisitlere ve ilerleyici gri cevher kaybına yol açar.

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK

Serebral hemisferler ve ventriküller

Rosenberg ve ark. (1997b) 19 tedavi almayan OKB (yaş 7-18) ve 19 eşleştirilmiş kontrollerle çalışılmış (Tablo 5). OKB olan hastalar kontrollere göre; azalmış striatal volümlere uygun olarak anlamlı ölçüde daha büyük 3. ventrikül hacmine sahip bulundu. Rosenberg ve Keshavan (1998) herbir orijinal gruba iki çocuk eklemiş OKB olan hastalarda artmış antreior singulat hacimleri bulunmuş (artmış korpus kallozal bölge ve OKB şiddeti ile uyumlu olarak). Posterior singulat, DLPFC, amigdala, hipokompal, süperior temporal girus veya tüm temporal lob hacimlerinde anlamlı farklılık yoktu.

Bazal Ganglionlar

OKB hastaları kontrollere oranla daha küçük sitriatal volumlere sahiptir (Rosenberg ve ark. 1997 b).

Korpus Kallozum

OKB olan hastalarda istmus hariç bütün korpus kallozum bölgeleri OKB semptom şiddeti ile ilişkili olarak daha büyüktü (Rosenberg ve ar. 1997a). Normal subjelerde yaşla ilişkili olarak korpus kallozum boyutlarındaki artış, OKB hastalarında yoktu. Aynı pediatrik OKB grubunda daha sonra yapılan korpus kallozum sinyal yogunluk çalışmasında (Rosenberg ve ark. 1997a, MacMaster ve ark 1999) OKB hastalarında korpus kallozum anterior genusunda sinyal yogunlugunda bir artış bulundu.

Olgu Çalışmaları

Giedd ve arkadaşları (1996a) A beta hemolitik streptokokal enfeksiyonu takiben OKB semptomları ciddi ağırlaşmış12 yaşındaki erkek bir olguda çalışmada plazmaferez tedavi sırasında ve sonrasında 7 ayrı MRI çekilmiş. Bazal ganglionlar, kaudat, globus pallidus ve putamende dramatik azalmalar saptanmış.

Sentez

OKB daha büyük bazal ganglion volümleri ile birliktedir ki; daha sık olarak putamen ağırlıklıdır. Başarılı taedavile normalleşme gözlenir. Olasıdır ki prefrontal korteks, striatum ve talamus tutulumu fronto-striatal düzenekte sorun olduğunu düşündürmektedir. Korpus kallozum OKB semptomları ile ilişkili olarak genişlemiş olabilir.

TOURETTE BOZUKLUĞU (TS)

Peterson’un gözden geçirmesinden beri (1995) yalnızca iki çalışma bildirilmiştir. Onlar TS ve DEHB birlikte olan çocukları incelemiştir. Castellanos ve ark. (1996b) 26 sadece DEHB, 14 DEHB+TS ve 31 sağlıklı erkek çocuğu incelemişler. 3 grup arasında anterior frontal bölge, kaudat ve putamende farklılık olmadığını bildirilmişlerdir.

Baumgardner ve ark. (1996) önceki tanımlanan 4 çocuk grubunu incelemiş ve TS olan çocuklarda korpus kallozum volümünde artış olduğunu bulmuşlardır.

AFFEKTİF BOZUKLUKLAR

MRI kullanarak Steingard ve ark. (1996) hastanede yatan 65 depresif bozukluk (ort. Yaş 13 yıl) ve 18 hastanede yatan depresif bozukluğu olmayan kontrol grubunu (ort yaş 11 yıl) karşılaştırılmış. Depresif grupta anlamlı ölçüde daha küçük frontal lob/total serebral volüm bulunmuş (Nasrallah 1997).

Her ikisi de aynı grup tarafaından yapılan iki çalışmada, MRI kullanılarak çocuk bipolar bozukluk incelenmiş (Botteron ve ark., 1992, 1995). İlk çalışmada, ilk manik atağı sırasında hastaneye yatarılmış olan 14 yaşındaki bir çocuk olgu bildirilmiş. Lateral ventrikülün oksipital boynuzunda subkortikal fokal beyaz cevher hiperintensiteleri bulunmuş. İkinci çalışmada bipolar bozukluğu olan 19 çocuk ( 5 erkek yaş. Ort. 11.3 yı) ve 5 kontrol olgusuyla karşılaştırıldı. Bipolar olgulardan ikisi derin beyaz cehver hiperintensiteleri göstermiş ve 4 olguda da ventriküler anormallikler gözlenmiş.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <center> <big> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <font> <img> <b> <dt> <dd>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi


Son yorumlar