Georges Cuvier

Georges Cuvier



Georges Cuvier 1769 yılında doğdu. 1784-1788 yılları arasında Almanya’da öğrenim görürken karşılaştırmalı anatomi ve teşrih çalışmalarını ön planda tuttu. 1788-1795 yılları arasında özel öğretmenlik yaparken, bir taraftan da deniz omurgasızları konusundaki araştırmalarına devam ediyordu. Bu çalışmalarını Paris’te bulunan Doğa Tarihi Müzesi zooloji profesörü Etienne Geoffroy Saint-Hilaire’ye gönderdi. Profesörün isteği üzerine müzede göreve başladı. 1795 yılında prof. Saint-Hilaire ile birlikte memelilerin sınıflandırılması üzerine yaptıkları ortak çalışmasını yayımladı. Daha sonra iki bilim adamı çalışmalarını ayırdılar.

Cuvier, 1798-1801 yılları arasında yapılan Mısır seferine doğa bilimci olarak katılması için yapılan çağrıyı kabul etmedi. Karşılaştırmalı anatomi araştırmalarını sürdürmeyi tercih ederek müzedeki görevine devam etti. 1797 tarihinde ‘Hayvanların Temel Doğa Tarihi Tablosu’ ve 1800-1805 yılları arasında ‘Karşılaştırmalı Anatomi Dersleri’ adlı yazıları müzede verdiği ders notlarından oluşuyordu.
1795 yılında Amerika’dan Paris’e gönderilen bazı kemikler Cuvier tarafından incelendi. Eklemlerinden ayrılmış kemik yığınlarını biçimli formlara sokma konusunda bir hayli tecrübe kazanmıştı. Bir hayvanın görünümünü ve doğasını tek bir diş veya çene kemiği parçasından anlayıp tanımlayabiliyordu. Bazen de yanıldığı oluyordu. Bir diş fosilini inceledikten sonra onun bir hipopotama ait olduğunu söylemişti. Sonra böyle olmadığı anlaşılınca defalarca özür dilemişti.

Cuvier, ’organların bağımlılığı’ ilkesini ileri sürdü. Bu ilkeye göre, hayvan vücudundaki her organın anatomik yapısı ile diğer organlar arasında fonksiyonel bir bağlantı vardır. Tüm organların işlevsel ve yapısal özellikleri, çevreyle olan etkileşimin bir sonucudur. Etienne Geoffroy Saint-Hilaire, anatomik yapının her şeyden önce geldiğini ve canlıyı belirli bir yaşam biçimine zorladığını savunuyordu. Cuvier ise bir hayvanın işlev ve alışkanlılıklarının anatomik yapısını belirlediğini ileri sürüyordu.

Cuvier’e göre, hayvan gruplarını birbirinden ayıran anatomik özellikler, türlerin yaratılmış olmalarından bu yana değişmemiş olduklarının kanıtıdır. Bütün türler, yapısal ve işlevsel olarak başlangıçta mükemmel şekilde tasarlanmıştır, bu nedenle önemli bir değişikliğe uğramazlar. Hatta, her organın özel bir görevi vardır. Her tür, özel bir amaç için yaratılmıştır. Cuvier bu fikirleri nedeniyle evrim teorisini kabul etmemiş oluyordu.

Cuvier, zooloji çalışmalarına devam ederken eğitim sisteminde yenilikler yaptı. Eğitim müfettişliği yapıyor, Paris dışında yeni üniversitelerin kurulmasına yardımcı oluyordu. Organların bağımlılığı ilkesini, bulmuş olduğu fosillerin sistematik incelemeleri için uyguluyordu. O güne kadar bilinmeyen dört ayaklı fosil hayvanların eksiksiz iskelet yapılarını kurdu. Soyu tükenmiş türlere ait yeni kanıtlar buldu. Bu çalışmaları sırasında, kazılarda bulduğu fosillerin belli bir sıra izlediği dikkatini çekti. Daha eskiye ait jeolojik çağlarda oluşan ve daha derin katmanlarda yer alan uçan sürüngenler ve soyu tükenmiş filller gibi hayvan fosilleri vardı. Bunların yaşayan hayvanlarla çok az benzerliği vardı. Ama daha yeni katmanlardaki fosiller bugünkü örneklere benziyordu. Bütün bu bilgileri 1812 yılında yazdığı ‘Dörtayaklıların Fosilleşmiş Kemikleri Üzerine Araştırmalar’ yazısında açıkladı. Bu yazısını 1825 yılında ‘Yeryüzündeki Köklü Değişiklikler Üzerine Açıklamalar’ eserinde genişletti.

Cuvier, Yerküre’nin fazla yaşlı olmadığına inanıyordu ama jeolojik geçmişinde büyük değişim geçirmesini kabul ediyordu. Jeoloji dünyasında doğal afetler kuramını yeniden gündeme getirdi. Bu kurama göre yerkabuğu ya sular altında kalıyor ya da birden yükseliyordu. Bu türlü değişimler sırasında var olan bütün canlı türler yok olmuştu. En son Nuh tufanında yaşanan afetin canlı hayvanları yok ettiği bölgelere afet olmayan yerlerden hayvanlar göç etmişti. Cuvier, daha 1796 yılında kaleme aldığı ‘Canlı ve Fosil Fil Türleri Üzerine’ adlı yapıtında, nesil tükenişlerine ilişkin kuramını açıklamış ve Yerküre’de zaman zaman küresel afetler sonucu hayvanların topluca yok olduğunu ileri sürmüştü. Ancak dindar çevreler böyle fikirlerden rahatsız oluyorlardı. Zira Tanrı umursamaz bir tavır içinde gösterilmiş oluyordu.

Cuvier, anatomik özellikleri farklı olan hayvanların çizgisel bir sistem üzerinde sınıflandırılamayacağını gösterdi. Hayvanları anatomik yapılarına göre 4 büyük gruba ayırdı: 1-Omurgalılar, 2-yumuşakçalar, 3-eklemliler, 4-ışınlılar. Aynı gruptaki hayvanların tümünü tek bir anatomik tipin değişikliğe uğramış üyeleri olarak niteliyordu. Bu sebeple onları aynı sınıf içinde göstermişti. Cuvier’in bu sınıflandırma sistemi kısa bir süre sonra geçersiz oldu. Ama 18. yüzyılda o güne kadar geçerli olan, en ilkelinden en gelişmişine kadar tüm canlıların kesintisiz bir dizi oluşturduğu düşüncesine son verdi.

Geoffroy Saint-Hilaire ile Cuvier 1830 yılında Fransa Bilimler Akademisi’nin halka açık bir tartışmasında karşı karşıya geldiler. Geoffroy Saint Hilaire, omurgalılar ve yumuşakçalar ile birlikte bütün hayvanların ortak bir anatomik yapıyı bölüştüklerini savunuyordu. Cuvier ise tanımladığı dört tipin birbirinden farklı olduğunu ileri sürüyordu. Aralarında oluşan görüş ayrılığının nedeni, hayvanlar arasındaki benzerlik ve farklılıkların nasıl açıklanacağı idi. Bu konuya çözümü C. Darwin getirecekti.

Cuvier, zooloji sınıflandırılmasına fosilleri de katarak kayaç katmanları ile bu katmanlarda bulunan fosil kalıntıları arasındaki ilişkileri ortaya koydu. Hem fosil iskeletler hem de karşılaştırmalı anatomi üzerindeki çalışmaları sırasında organların anatomik ve işlevsel ilişkilerinin önemini kanıtladı. Böylece paleontoloji bilimini sağlam ve deneysel temeller üzerine oturttu. 1832 yılında öldü.
Top