AIDS Nedir?

Posted by Arif

AIDS şüphesiz insanoğlunun karşılaştığı en korkunç tehlikelerdendir. Özellikle sınırların kalktığı dünyamızda yasalara, kurullara, uluslar arası ilişkilere çevrilmiş bir silah. Hele bu korkunç illete yakalananlara çaresiz nazarlarla bakarken duyduğumuz acı… 1981 yılından 1987 yılına kadarki süre tam 150 bin AIDS vakası görüldü. Sadece 1988 yılında bu rakam ikiye katlandı. İlk vakalar 1970’li yılların sonlarında Orta Afrika’da görülüyor. Hastalık ancak 1981 de tanımlanıyor. Hastalığa erkeklerdeki kadar kadınlarda da rastlanıyor. Kurbanlarının büyük kısmı 20-40 yaş grubu arasında. Trans-Afrika yolunun kenarında bazı yerleşim birimlerinde toplam nüfusun 1/3’üne H.I.V (Human Immuno Deficiency Virus) virüsü bulaşmış durumda.

San Francisco’da genç homoseksüellerde hastalık 1970’lerde başlamış, ama hastalığın homoseksüellerde yaygınlaşması 1981 yılına rastlıyor. Jet Çağı, virüsün süratle yayılmasına sebep oluyor. 1988 yılında sadece San Francisco’da 25000 AİDS’Lİ vardı. Ancak 1988 den sonra durum değişiyor. Konuya verilen önem ve eğitim sonucu virüsün yaygınlaşması bir ölçüde durduruluyor. Günümüzde HIV virüsü damardan uyuşturucu kullananlar arasında tehlikeli bir yaygınlaşma gösteriyor. Bu alışkanlık önlenemezse yakın gelecekte AIDS birçok kişinin hayatına mal olacak.

Virüsün ilk belirtisi kısa süren bir hastalık halidir. Döküntü, lenf bezlerinde şişlik, boğaz ve baş ağrısı, ateş virüsün vücuda girdikten birkaç gün sonraki belirtileridir. En çok iki hafta süren bir rahatsızlıktan sonra, her şey normale dönüyor ve kişi kendini eskisi kadar sağlıklı hissediyor. Ama virüs artık vücuda geçmiş ve bağışıklık sistemi üzerinde tahribatına başlamıştır. Her şey için çok geçtir artık. Belirtiler zamanla ortaya çıkıyor. Vücutta genel bir halsizlik, ateş hali başlıyor. İştahsızlık ve kilo kaybı da bunu takip ediyor ve giderek vücudun bağışıklık sistemi yıkıma uğruyor. Bunun sonucunda vücudun enfeksiyonlara karşı direnişi kalmıyor.

Bağışıklık sistemi vücudumuzu enfeksiyonlara karşı koruyan bir sistemdir. Bakteri ve virüs gibi unsurlar vücuda bulaşınca hastalığa neden olurlar. Makrofaj adı verilen özel bir hücre vücuda giren bakteri ve virüslerle mücadeleye başlar. Eğer başarılı olamazsa akyuvardan T hücresini çağırır. Bu hücre bağışıklık sisteminin kumandasıdır. HIV virüsünün tehlikesi hedefinin T hücresi olmasından kaynaklanır.

Eğer AIDS konusunda yeterince eğitilmişsek ve önlemleri alacak sorumluluk duygumuz varsa korkmamız için de bir neden yoktur.

AIDS başlıca 3 yoldan bulaşır:
1. İğne yaparken başkasının şırıngasını kullanmak
2. Korunmadan cinsel ilişkide bulunmak
3. Hasta anneden bebeğe.

AIDS şu hallerde bulaşıcı değildir:
1. Öpüşme veya sarılma
2. Sudan veya AİDS’Lİ bir kişinin içtiği bardağı kullanmak.
3. Yüzme havuzlarında yada sivri sinek ısırmalarında (çünkü HIV virüsü açık havalarda çok çabuk ölür.)

En tehlikelisi mukoza dediğimiz yani organlarımızdaki zar tabakasının bir kişiden salgılanan bulaşık bir akıntı ile temas etmesidir. Şunu bir an aklımızdan çıkarmamalıyız: Etkin bir aşı yada kesin bir tedavi yolu bulununcaya kadar genç nesillerin bu dehşet verici hastalıktan korunmasının tek yolu korunma önlemlerini ihmal etmemektir.

Son yıllarda dünyada hızla yayılan virüs kökenli ve ölümcül bir enfeksiyon hastalığıdır. 1980’lerin başında bir yaz günü, basın önce merak uyandırıcı, değişik bir konu gibi görünen bir haberi duyurunca, bütün dünyada bomba etkisi yarattı. Haber Amerika Birleşik Devletlerinde ilginç bir biçimde yalnız erkek eşcinsellerde görülen garip ve yeni bir hastalıkla ilgiliydi. O günlerde bu haberin bütün dünyada toplum sağlığını tehdit eden bir salgına dönüşeceğini düşünebilmek güçtü. AIDS kısa sürede korku salmaya başladı. Virüsün kan ve sperma yanında, tükürük ve gözyaşında da bulunduğunun kanıtlanması, hastalığın yalnız cinsel ilişkiyle bulaşmadığını kanıtladı. Ayrıca birçok ahlaki,hukuksal ve siyasal sorunu gündeme getirdi. Hastalığın yayılmasını önlemek amacıyla hastaların karantinaya alınması, bulaşma tehlikesi yüksek grupların kitle halinde denetimde tutulması, virüs taşıyıcıların işten çıkarılması veya askerden ihraç edilmesi gibi öneriler tartışıldı. Bazı tıp ve sağlık personelinin AIDS’li hastaların kan ve salgılarıyla ilgili işlem gerektiğinde yardımdan kaçındığı görüldü. Bu öneriler ve olaylar toplumda paniğin daha da artmasına ve hastaların zor durumda kalmasına neden oldu. Bütün bu gelişmelerden sonra AIDS hastalığı ile ilgili yapılan çalışmalar daha düzenli ve insan haklarına uygun şekilde devam ettirilmeye çalışıldı. Özellikle Afrika’da yaygın olduğu anlaşılan AIDS’in ne olduğu, nasıl bulaşıp bulaşmadığını, tanı ve tedavisini ve son olarak da AIDS hakkında gösterilen faaliyetlerin neler olduğunu inceleyelim.

• AIDS nedir?
AIDS İngilizce’de ‘’Kazanılmış Bağışıklık Yetmezliği Sendromu’’ anlamına gelen ‘’Acquired Immune Defidency Syndrome’’ sözcüklerinin baş harfleriyle oluşturulmuş bir sözcüktür. AIDS, virüs yoluyla bulaşan bir hastalıklar bütünüdür. Bireye HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) bulaşması sonucunda vücudun savunma gücü zayıflar ve birey bazı mikrop ve hastalıklara, sağlıklı kişilerden daha duyarlı hale gelir. Lenf bezlerinde büyümeler, ağız ve deride uçuk, yara ve lekeler, nedeni bilinmeyen uzun süreli ateş, gece terlemeleri, kilo kaybı, ishal, öksürük, cinsel organda uzun süre iyileşmeyen yaralar, tüberküloz gibi belirtiler ortaya çıkar. Zatürre, bağırsak enfeksiyonları, Kaposi Sarkomu gibi birden fazla hastalık ve kanserlerin ortaya çıkması ile AIDS tablosu oluşur ve günümüzde hastalık ölümle sonuçlanır.

• Dünya’da ve Türkiye'de AIDS.
DÜNYADA HIV/AIDS, DSÖ, (Dünya Sağlık Örgütü) Aralık 2000 verilerine göre dünyada 36.1 milyon HIV ile infekte kişi olduğunu ve hastalığın başından beri 21.8 milyon kişinin hayatını bu hastalıktan kaybettiğini bildirmektedir.

Aralık 2000 rakamlarına göre dünyada;

HIV/AIDS ile yaşayan :

Toplam :

36.1 milyon

Erişkin :

15-49 yaş:

34.7 milyon

Kadın:

16.4 milyon

15 yaş altı:

1.4 milyon

2000 yılı içinde HIV ile yeni infekte vakalar :

Toplam :

5.3 milyon

Erişkin

15-49 yaş :

4.7 milyon

Kadın:

2.2 milyon

15 yaş altı :

600 000

Epideminin başından beri toplam AIDS’den ölenler :

Toplam :

21.8 milyon

Erişkin :

15-49 yaş:

17.5 milyon

Kadın:

9 milyon

15 yaş altı :

4.3 milyon

2000 yılında AIDS’den ölenler :

Toplam :

3 milyon

Erişkin :

15-49 yaş:

2.5 milyon

Kadın:

1.3 milyon

15 yaş altı :

500 000

TÜRKİYE’DE HIV/AIDS
Tüm dünyada HIV/AIDS vakalarının hızla arttığı gözlenirken elbette Türkiye’nin bu salgının dışında kalması beklenmemektedir. Ülkemizde ilk defa 1985 yılında bir AIDS vakası ve bir taşıyıcı olduğu bildirilmiş, daha sonra her yıl taşıyıcı ve AIDS vakalarının sayılarında giderek artma gözlenmiştir.
Türkiye’de en sık 15-49 yaş arası HIV/AIDS vakalarına rastlanmaktadır ve erkeklere %71.3, kadınlara % 28.7 oranında rastlanmaktadır.

TÜRKİYE’DE HIV/AIDS VAKALARININ YILLARA GÖRE DAĞILIMI :
(ARALIK 2000 Sağlık Bakanlığı)

YILLAR

VAKA

TAŞIYICI

TOPLAM

1985

1

1

2

1986

2

3

5

1987

7

27

34

1988

9

26

35

1989

11

20

31

1990

14

19

33

1991

17

21

38

1992

28

36

64

1993

29

45

74

1994

34

52

86

1995

34

57

91

1996

37

82

119

1997

38

105

143

1998

29

80

109

1999

28

91

119

2000

46

112

158

TOPLAM

364

777

1141

• Bulaşma Yolları

Cinsel Yolla :
Mikrobu taşıyan erkeğin veya kadının cinsel organ salgıları aracılığıyla, her türlü cinsel ilişki (vajinal, anal, oral) ile, erkekten kadına, kadından erkeğe, erkekten erkeğe, kadından kadına bulaşır.
Kan Yoluyla :
Kan ve kan ürünleri, organ ve doku nakli ile, tıraş bıçağı,diş fırçası ve enjektör paylaşımı ile, kesici ve delici aletler yolu ile bulaşır.
Anneden Bebeğe :
HIV virüsü gebelik süresince, doğum ve emzirme döneminde bebeğe bulaşır; ama HIV pozitif bir anneden bebeğe virüs bulaşma oranı %30 ‘dur.

• Bulaşmadığı durumlar
Günlük yaşamda ve sosyal ilişkilerde, öpüşme, dokunma, sarılma, el sıkışmasıyla. Herkese açık tuvalet, havuz, duştan, sinek, böcek sokması, hayvan ısırması ile hastalık bulaşmaz.

• Tanı
Bir kimsenin vücudunda HIV virüsünün bulunup bulunmadığının anlaşılması için HIV testi yapılmalıdır. HIV virüsünü saptamak amacıyla uygulanan testler ilk üç ay içinde sonuç vermez. Bu döneme "pencere dönemi" denir. Pencere döneminde de hastalık bulaştırılabilir.
Tanı ELISA yöntemiyle yapılan kan testiyle konulur. Bu test virüsün bulaşmasından 2-12 haftaya kadar doğru sonuç vermeyebilir. Tek test ile tanı konmaz; doğrulama testleri yapılmalıdır.

• AIDS hakkında yapılan faaliyetler ve Tedavi
Aids hakkında yürütülen çalışmaların hiçbirinde %100 bir etkinlik yoktur. Aids’e çare bulunamadığından AIDS’le mücadelede en iyi yöntem korunma yollarının insanlara anlatılmasıdır. Bunun için dünyada ve Türkiye’de çeşitli paneller düzenlenmekte ve AIDS ile savaş dernekleri kurulmaktadır.

• İlaç, Aşı ve Gen tedavileri :
1. Antiviral ilaç tedavisi :
Antiviral ilaçlar, virüslere karşı kullanılan bileşiklerdir. HIV virüsüne karşı kullanılan antiviral ilaçlar genellikle virüslerin üremesini durdurmak amacı için üretilmiştir.1997 yılının sonuna kadar Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi 11 tane antiviral ilacın kullanımını onaylamıştır. Klinik denemelerde, bu ilaçların her biri HIV’e karşı etkili bir tedavi yöntemi olmuştur. Bütün hepsinin sahip olduğu özellikler, beyaz kan hücrelerinin sayısını arttırmak, viral yükü azaltmak ve hayatta kalma süresini uzatmaktır. Ancak yapılan ve yapılmakta olan araştırmalar göstermiştir ki bu ilaçlar tek başlarına alındığı zaman son derece yetersiz kalmaktadırlar.Bu yüzden birbirleriyle kombinasyonlar halinde alınmalıdırlar. Tek başlarına alındıkları zaman HIV virüsünün kendini kopyalamasına tam olarak engel olamamışlardır.
HIV virüsü kendi yapısını değiştirerek ilacın saldırısına karşı koyar. HIV virüsünün bu yöntemine "direnç" adı verilir. İlaca karşı virüs, 1-2 hafta ile birkaç ay arasında ilacın cinsine bağlı olaraktan direnç göstermeye başlar. Bu direnç ilaçları çeşitli kombinasyonlar halinde alarak önlenebilir. Bu sayede hastalığın ilerleme hızı inanılmaz boyutlarda azaltılabilir. Bazı araştırmacıların varsayımlarına göre belli bir süre için azami şekilde HIV virüsünü kontrol altına almak, virüsü tamamen vücuttan temizlemeyi mümkün hale getirmektedir. Ancak 1997’nin sonlarında hala tamamıyla vücuttan atmak başarılamamıştır.

Bu tedavi şeklinin başarılı olması için ilaçların düzenli olarak alınması gerekmektedir; ancak HIV virüsü taşıyan insanlar da diğer insanlar gibi bir sosyal hayata sahip oldukları için uyguladıkları tibbi perhizi tam olarak takip etme fırsatı bulamamaktadırlar, ve bu da HIV virüsünün daha kısa sürede direnç göstermeye başlamasına sebep olmaktadır. Yan etkilere sebep olmadan işlevini yapabilecek şekilde ilaçların alınması için yeni yollar araştırılmaya devam ediliyor.

2. HIV Virüsüne Karşı Aşı Kullanımı :
HIV virüsünün hızla yayıldığı ülkelerde aşı araştırmaları çok büyük önem kazanmış durumdadır. Bazı nedenlerden dolayı aşıyla ilgili araştırmalar diğer tedavi yöntemleri için yapılan araştırmalarla biraz farklılık göstermektedir. Her şeyden önce model hayvan ya da hangi bağışıklık sistemi tepkilerin işleyeceği bilgisinin yokluğu, aşının ne kadar etkili olacağını tahmin etmeyi zorlaştırıyor.
Aşı, kısaca bağışıklık sistemine hastalığa sebep olan virüs gibi bir patojene karşı kendisini nasıl koruyacağını öğreten bir maddedir. HIV virüsüne karşı önleyici bir aşı geliştirmek kimi nedenlerden dolayı mümkün görünmektedir. Bu nedenlerden bazıları: "aynı çeşit aşılarla maymun ve şempanzelerde koruma sağlanmış olması, insan bağışıklık sisteminin HIV enfeksiyonunu ya da AIDS’in gelişimini önlediğine ya da yavaşlattığına dair kimi kanıtlar ve insanlarda denemiş kimi deney amaçlı aşılara bağışıklık sisteminin verdiği olumlu cevaplardır".

İdeal bir HIV aşısından beklenenler ucuz olması, kolay nakledilmesi, HIV virüsünün tüm çeşitlerine karşı insanları koruyabilmesi ve son olarak diğer insanlara bulaşmasını engellemesidir. Bugün önleyici bir HIV aşısı üretmenin karşısında tüm araştırmacılar tarafından kabul edilen beş önemli engel var. Bunlardan ilki HIV virüsünün nasıl bulaştığını, hastalığa nasıl sebep olduğunu anlamak ve bu süreci aynen yansıtan bir hayvan modeli bulmak. Bir diğeri HIV virüsünün güçlü bağışıklık sistemi tepkilerine rağmen nasıl hala yaşamaya ve üremeye devam ettiğini keşfetmek. Üçüncüsü vücudun bağışıklık sisteminin nasıl HIV virüsünü yok edebileceğini ya da en azından durdurabileceğini bulmak. Dördüncüsü bağışıklık sisteminin HIV virüsüne karşı nasıl etkili bir şekilde harekete geçirileceğini tespit etmek ve en son olarak da vücudu virüsün kendini değiştirme yeteneklerine rağmen uzun süre koruyacak bir aşı yapabilme uğraşı.

HIV aşısı araştırmaları birkaç strateji üzerinde odaklanmış durumda. Geleneksel zayıf ya da ölü HIV virüslerini vücuda aşılama yöntemi hayvanlar üzerinde güvenilirliğini anlamak amacıyla test edilmekte. Diğer bir aşı çeşidi ise insanlar üzerinde, HIV virüsünün, bağışıklık sistemini hastalığa sebep olmadan harekete geçirecek protein parçalarını tespit edebilmek amacıyla test edilmekte. Ayrıca başka çeşit bir aşı üretmek amacıyla genetik mühendisliğinden de faydalanılmakta. Bu aşı da HIV virüsünün genetik materyali zararsız patojenlere (hastalık yapan) aktarılarak vücuda aşılanıyor. Bu aşıya karşı bağışıklık sisteminin tepkisinin şiddetini ve süresini arttırmak amacıyla daha çok araştırma yapılması lazım.

Bir diğer çeşit aşı ise DNA aşısı. Bu aşıda HIV virüsünün genetik yapısı vücut hücrelerinin zararsız HIV virüsü parçaları üretmesi için kullanılıyor. Bu sayede vücut bu virüse karşı nasıl davranması gerektiğini öğreniyor.Bu alandaki çalışmalar üretilen HIV virüsü parçalarının hangileri olmaları gerektiği üzerinde yoğunlaşmış. Etkili ve güvenilir bir koruyucu HIV aşısı geliştirmek, üniversiteleri, biyoteknoloji ile ilgili şirketleri, devlet labaratuarlarını, klinik deney merkezlerini kapsayan kapsamlı bir araştırma gerektiriyor. Dünyanın şu anki gayretlerinin gerektirdiği maliyetin büyük çoğunluğu Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü tarafından karşılanmakta. Bunun yanında başta Amerika'da, İngiltere'de ve Japonya'da olmak üzere birçok ülkedeki özel ve kamu şirketleri bu araştırmalara para aktarmakta ve araştırmacılar ellerinden geleni yapmaktadırlar.

3. Gen Terapisi :
Gen terapisi HIV gibi patojenlere karşı vücutta dirençli hücreler oluşturmak için uygulanan deneysel bir yöntemdir. Hücrenin kusurlu fonksiyonunu düzeltmek için de hücre DNA'sına sorunu giderici bir gen tanıtılır. HIV olayında ise eklenmesi gereken gen HIV’in çoğalmasını engelleyici madde kodlayan gendir. Bu genin tanıtılması gereken hücreler ise HIV’in çoğaldığı CD4+, beyaz kan hücreleridir.Bu yeni yöntem, HIV virüsüne karşı bir tedavi yaklaşımı olarak hala ilk safhalarında ve hala etkili bir anti-HIV faaliyetinde bulunacak gen elde etmek için kullanılabilecek yöntemler araştırılıyor. Şu ana kadar bulunmuş yöntemlerin, hastalığın çeşitli safhalarındaki HIV bulaşmış insanların ikincil lökositlerindeki enfeksiyon yayılma hızını düşürdüğü görülmüş. Bu elde edilen sonuçlar çok cesaretlendirici ancak daha yolun çok başında da olduğumuzu da bilmeliyiz.

Güvenilir ve etkili bir terapatik gen görevini sadece HIV virüsü bulaşmasının muhtemel olduğu hücrelerdeyken yerine getirmelidir. Bunun için iki farklı yöntem göz önüne alınmalıdır. Bunlardan ilki kanın bütün hücresel elemanlarının meydana geldiği kemik iliği kök hücrelerini hastanın vücudundan alıp, onları terapatik genleri tanıtırken kültür kaplarında birkaç gün koruduktan sonra tekrar yerine yerleştirilmesidir. Daha sonra bu hücreler HIV virüsüne karşı dirençleri sayesinde diğer beyaz kan hücrelerinin de yerini alacağı varsayılmaktadır. Ancak bu yöntem son derece detaylı ve pahalı olduğu gibi geniş alanlı uygulamalara da göre değildir.İkinci yöntem ki bu gen terapisinin geleceği olarak görülmektedir, sadece üzerlerinde HIV virüsü alıcısı bulunan hücreleri hedef alan yeni taşıyıcılar dizayn edip, bu taşıyıcıları direkt ve tekrar tekrar HIV virüsü bulaşmış insanlara verip o insanlarda HIV virüsüne karşı hücresel faaliyetlere zarar vermeden direnç oluşturmaktır. Devlete ait ve özel sektörden bir çok labaratuar bu amaç için çalışmakta.

• Dernekler, dünya AIDS günü ve korunma yolları :
Kullanılmakta olan tedaviler pahalı ve zordur ve birçok yan etkileri vardır. AIDS’e karşı yürütülen çalışmalar günümüzde hala sürerken yapılabilecek en akıllıca önlem HIV virüsünden arınmak olacaktır. Bunun için de aşağıdaki noktalara dikkat edilmelidir.

HIV Virüsünün Dezenfeksiyonu :
- Spermdeki ve vajina salgısındaki HIV, dış ortamda birkaç saatte, kuruduğunda yarım saatte ölür. HIV kurumuş kanda da kısa zamanda ölür.

- Birkaç dakika kaynatarak ya da 60 derece sıcaklıkta 30 dakika bekleterek virüs öldürülür.

- Sulandırılmış çamaşır suyunun temas ettiği HIV 30 dakika içinde ölür. Çamaşır suyunda klor vardır ve klor HIV virüsünü öldürür.

- Bacteranios D- Buraton 10F, Cidex, Gigasept, Lysetol V, Presept, Steranios, Virkon’dur. Bu maddeler genellikle sağlık kuruluşlarında kullanılmak üzere üretilmiştir. Ultraviyole ile ışınlama HIV’ın öldürülmeside önerilmeyen bir metottur; çünkü sadece ışının doğrudan temas ettiği yüzeydeki mikropları öldürür.

- Su ve sabun kullanımı ile HIV virüsünün deriden uzaklaştırılması diğer mikropları bu yöntemle uzaklaştırmadaki gibi etkilidir; ama yıkadıktan sonra sağlam deriyi alkol ile temizlemek HIV virüsünde kurtulmada uygun olur. Bir yaralanma durumunda yara yeri önce sabun ve su ile yıkandıktan sonra tendürtiyot, batikon, betadin gibi bir antiseptik ile temizlenmelidir.

• Prezarvatif kullanımının etkileri;
Vücut sıvılarının bulaşacağı oral, anal ve vajinal cinsel ilişkide bulunulursa mutlaka sıvıların bulaşmasını engelleyecek bariyer kullanılmalıdır. Cinsel ilişki esnasında kapılabilmesi muhtemel hastalıklar karşısında kullanılan en etkin ve yaygın olan yol kondom kullanmaktır. Malesef kondom kullanımı ülkemizde eğitim eksikliği ve yanlış bilgilendirilmelerden dolayı istenilen düzeyde değildir.

• Dernekler:

Türkiye’de ve Dünya’da en tanınmış ve güvenilir dernekler şunlardır;

1. Türkiye Aile Sağlığı ve Planlama Vakfı: (TAP Vakfı)
TAP vakfı, Türk ailelerinde sağlık ve planlı çocuk doğumunu hedef alarak, Türk halkının sağlık konusunda bilinçli bir şekilde eğitilmesi yolunda faaliyetlerde bulunur.

2. ACT UP Golden Gate:
Gönüllülerden oluşmuş ve bireysel katkılarla AIDS krizine son vermeyi amaçlayan bir organizasyon. AIDS'li insanlara daha iyi olanaklar sağlamak, AIDS'ten korunma yollarının halka ulaştırılması, tedavi konusunda gerekli finansal kaynakların sağlanması gibi çeşitli alanlarda faaliyet göstermekteler.

3.Project Soul:(GW Afrika Kökenli Amerikalı Topluluklarını Destekliyor.)
Afrika kökenli Amerikalı topluluğu, Amerika'da HIV ve AIDS'ten diğer gruplara göre daha fazla etkilenmiştir. Project SOUL, bu topluluğu HIV hakkında eğitmek amacıyla tasarlanmış temel bilgileri içeren, etkileşimli bir programdır. Project SOUL, 1999 yılının Mayıs ayında topluluğu HIV virüsünün test ve tedavisi için organize etmek amacıyla merkezi Harlem, New York City'de yer alan bir pilot program olarak başlamıştır.

Program, yoğun, 6 haftalık bir kurs sürecinde 15 HIV+ Afrika kökenli Amerikalı danışmanı HIV hakkında eğiterek başladı. Danışmanlarımızın cesareti, HIV virüsüyle dolu hayatlar oluşturmalarına yardımcı oldu. Project SOUL'un eğitim desteği sayesinde, güçlerini toplulukla paylaşmaya hazır hale geldiler. Project SOUL aracılığıyla, danışmanlar yerel topluluk merkezlerinde ve kiliselerde düzenledikleri toplantılarla topluluklarda AIDS bilinci oluşturmaya çalışıyorlar. Ayrıca umut dolu mesajlar veriyorlar.

Bu tür derneklerde asıl amaçlar şöyle sıralanıyor;
1) AIDS konusundaki tüm bilgileri, yeni gelişmeleri anında takip etmek, toplamak ve yaymak.
2) AIDS'in kesin tedavisi ve aşısı bulunana kadar bu hastalığa karşı en etkin silah olan eğitimi yurt çapında yaygınlaştırmak.
4) AIDS'in yayılmasının önlenmesinde eğitimde rolü olabilecek kişilerin sayısını arttırmak, eğiticileri bilgilendirmek.
5) HIV enfeksiyonu ve AIDS'in yurdumuzdaki yaygınlığı konusunda bilgi sahibi olabilmek için yapılacak araştırmaları ve konuyla ilgili her türlü araştırmayı desteklemek.

• Dünya AIDS Günü:
Dünya AIDS Günü, 1 aralık 1988’den beri her yıl 1 Aralıkta kutlanıyor. Tüm dünyada AIDS üzerine yapılan bu kutlamada; anlayışlılık, umut, birlik ve AIDS’i tanıma ve anlama ön planda tutuluyor. Fikri AIDS’i Önleme Programları Elçileri Yüksek Kurulu tarafından iletişim kanallarını açmak, AIDS hakkındaki bilginin daha kolay paylaşılmasını ve yayılmasını sağlamak ve AIDS’li insanlar üzerinde toplumsal hoşgörüyü arttırmak için ortaya atılan Dünya AIDS günü, Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler, hükümetler, kuruluşlar ve sahısların desteğiyle 13 yıldır düzenleniyor. AIDS hakkında bu kadar büyük katılım ve bilgi akışına sahne olan başka bir organizasyon bulunmuyor.

Dünya AIDS Günü’nün önceki yıllardaki konuları:

1988

İletişim

1989

Gençlik

1990

Kadınlar ve AIDS

1991

Mücadeleyi Paylaşma

1992

Toplumun Yapmak Zorunda Oldukları

1993

Harekete Geçme Zamanı

1994

AIDS ve Aile

1995

Paylaşılan Haklar, Paylaşılan Sorumluluklar

1996

Bir Dünya, Bir Umut

1997

AIDS'li Bir Dünyada Yaşayan Çocuklar

1998

Değişim İçin Güç: Gençler Dünya AIDS Kampanyası

AIDS hastalığı, HIV virüsü ile bulaşan, vücudun bağışıklık sistemini çökerten, böylece dışardan vücuda girebilecek ve normal bir insan vücudunun bağışıklık sistemi ile kolayca başa çıkabileceği miktarda mikropların bile savunmasız bünyede hastalıklara ve enfeksiyonlara sebep olması sonucu ölümle sonuçlanan bir hastalıktır.

AIDS virüsü kanda, menide, rahim ve vajina salgısında bulunur. Açık havada fazla yaşayamaz ve kısa sürede ölür. Başlıca bulaşma yolu cinsel ilişki ve kan naklidir. Bununla birlikte AIDS virüsü taşıyan birinin kanının bulaşmış olduğu bir cisim ile kesici bir yara almak ile, daha önce bir aids hastasında kullanılmış bir enjektör ile, vücuttaki açık bir yaraya aids taşıyan salgıların bulaşmış olduğu elin değmesi ile de virüs bulaşabilir.

AIDS hastası olmak ile AIDS virüsü taşıyıcısı olmak ayrı şeylerdir. Virüs taşıyıcısı bünyesinde virüsü taşır ama bünye yeteri kadar dirençli olduğu sürece bu hastalığa çevirmeyecektir. Bu tür insanların enerji harcayacak ya da kendisini hasta edecek her türlü uğraş ve ortamlardan uzak olmaları gerekir.

Nedeni belli olmayan ve antibiyotik uygulamasına kesin cevap vermeyen yüksek ateş. Aşırı kilo kaybı. Lenf bezlerinde (Koltuk altı, kasık ve boyundaki) şişlik. Ağız boşluğunda yaygın mantar enfeksiyonu (Pamukçuk). Sürekli ishal. Öksürük ve diğer akciğer şikayetleri . Kişi bu şikayetlerden biri veya birkaçı mevcut ise vakit geçirmeden bir uzmana başvurmalıdır.

Şüpheli gördüğünüz bütün cinsel ilişkilerinizde prezervatif kullanımını sağlamak. Kullanacağınız bütün iğne ve enjektörlerin steril olmasına dikkat ediniz. Başkalarının kullandığı jilet, kontakt lens, akupunktur iğnesi gibi aletleri kullanmayınız.

AIDS hastası veya virüs taşıyıcısı bir kişi ile normal sosyal ilişkiler sürdürülebilir. (Literatür 92 - 93 yılı Ulusal AIDS Kongre'sinden açıklama )
Aynı odada karşılıklı konuşulabilir. Yanında oturup eli sıkılabilir, birlikte yemek yenebilir. Aynı iş yerinde çalışılabilir. Aynı okula gidilebilir. Hasta kişi hastanede ziyaret edilebilir. Hasta açısından onunla konuşmak, yaklaşmak ve izole olmamak ruhsal açıdan yıkılmamak için çok önemlidir.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <center> <big> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <font> <img> <b> <dt> <dd>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi


Son yorumlar