warning: Creating default object from empty value in /home/icom/domains/ihya.com/public_html/saglik/modules/taxonomy/taxonomy.pages.inc on line 33.

insan vücudu

Posted by Arif

Vücudumuzdaki faaliyetlerin pek çoğu irademizin dışında, belirli ve mükemmel bir program dahilinde gerçekleşir. Mesela: yemeği hazırlamamız, ağzımıza götürmemiz, çiğnememiz ve yutmamız iradidir. Ancak bundan sonraki aşamalar tamamen irademiz dışında gerçekleşir. Sindirim mide ve bağırsaklarımızda tamamlanır. Yapılan bu uygulamalarda iradi hiçbir katkımız yoktur.

Daha sonra besinler emilerek kana karışır. Karaciğerde besinlerin kimyasal analizleri yapılır ve sindirim yoluyla gelen zehirli maddeler temizlenir. Besin maddeleri belirli bir denge içerisinde, kanla bütün vücuda dağıtılır. Bu dağıtılma ve paylaşımda vücudumuzdaki bütün doku ve organlar arasında müthiş bir dayanışma gözlenir:

Posted by Arif

Sinir Sistemi :

Beyin, omurilik ve karmaşık yapılı sinir ağlarından oluşur. Diğer sistemlerin işlevlerini koordine eder.
En küçük birimi nörondur. Özel yapıları olan nöronlar, beyin ile dokular arasındaki bilgi alışverişini sağlar. Bu alışveriş nöronlar aracılığı ile elektro kimyasal dalga nakliyle oluşur. Bu iletişim hızı 150 feet/sn. dir. İnsan vücudunda ortalama 10 milyar nöron vardır, bunların en küçükleri mikroskobik; en büyükleri ise vücudu boydan boya dolaşacak uzantılara sahiptirler.

Sindirim Sistemi :

Mide, ince ve kalın barsaklar, tükürük bezleri, pankreas, karaciğer ve safra kesesinden ibarettir.
Yiyecekleri hücreler tarafından kullanılır hale getirir. Kimyasal ve bakteriyolojik değişikliklerle yiyecekler aminoasit, su, şeker gibi temel maddelere dönüştürülür. Daha sonra kana geçen bu temel maddeler dolaşım sistemi vasıtasıyla hücrelere ve dokulara taşınır.

Boşaltım Sistemi :

Posted by Arif

İnsanlarda dokunma, basınç, sıcaklık ve ağrı gibi mekanik duyuları algılayan reseptörler bulunur.

Mekanik reseptörlerin en önemlisi basınç duyusunu alan Pacini cisimciğidir. Pacini cisimciği deri altına ve iç organların duvarlarına yerleşmiştir. Basınç değişmelerini algılamamızı sağlar.

Dokunma duyusunu alan reseptörler Meissner cisimciği ve Ruffini cisimciğidir. Bunlar parmak uçları ve dudaklarda yoğun olarak bulunur, cismin niteliğini algılamamızı sağlar.

Deride dermis tabakasında bulunan Ruffini cisimciği ise sıcak duyusunu almamızı sağlar. Bu reseptörler çabuk yorulur.

Deride bulunan kıl kökü reseptörleri de bir çeşit dokunma reseptörleridir. Hafif bir dokunma duyusunun kuvvetlendirilmesini sağlar.

Serbest sinir uçları, en az özelleşmiş resep¬törlerdir. Derinin her tarafında ve diğer dokularda da bulunur ve ağrı duyusunu alırlar.

Dokunma duyusunun organı olan derinin yukarıda sayılan duyu işlevleri dışındaki başlıca görevleri şöyledir:

1. Vücuda şekil ve bütünlük kazandırmada etkilidir.

Posted by Arif

Canlılar daima değişen bir dış çevre içinde yaşarlar. Dışarıdan gelen uyarılar, duyu organı olarak adlandırılan yapılardaki reseptörlerle alınır. Böylece çevrede değişen her durum için, vücudun ilgili sistemleri kendini ayarlar ve bunlara uyumlu cevaplar verir.

Duyu reseptörleri uyarılma şekline göre üçe ayrılır:

1. Fotoreseptörler: Gözümüzde bulunur, ışığa karşı duyarlıdır.

2. Kemoreseptörler: Burun ve dilde bulunur, kimyasal uyaranlara karşı duyarlıdır.

3. Mekanoreseptörler: Deri ve kulakta bulunur. Dokunma, titreşim, sıcaklık gibi uyaranlara karşı duyarlıdır.

İnsanlardaki duyu organları göz, kulak, burun, dil ve deri olmak üzere 5 çeşittir.

Posted by Arif

İnsanların omurgalılar sınıfından hayvanların bedenini örten esnek ve dirençli doku.
Öbür hayvanların beden örtülerini belirtmek için kütikül örterek ya da üst deri terimleri kullanılır.
Deri, pullar, kıllar, saçlar, tüyler ve tırnaklar gibi epitel doku oluşumlarının da kaynağıdır.

GENEL ÖZELLİKLERİ

Posted by Arif

BÖBREKLERİN YAPISI VE İŞLEVİ

Böbrekler bel omurunun her iki yanında yer alırlar. Erkeklerde ki ağırlığı 125-170 gr, kadınlarda 115-155 gr arasında değişir. Boyu 11-12 cm, kalınlığı 2,5-3 cm, eni 5-7,5cm'dir.

Böbrekler iki büyük görev yaparlar:

1- Vücutta metabolüzma soncu oluşan zararlı ürünlerin atılmasını sağlar.

2- Vücut sıvılarının içerdiği maddelerin pek çoğunun yoğunluğunu kontral ederler. Bu sayede vücudun su, tuz, asit, ürela kan yapımı, kemik gelişmesi ve kan basıncının düzenlenmesini sağlarlar. Vücudun tüm organ sistemleri arasında düzenli çalışmasını ayarlarlar.

Posted by Arif

Kapalı kan dolaşımına sahip olan insanda kalp, atar, toplar, kılcal damarlar ve kan sıvısı dolaşım sistemini oluşturur. Dolaşım sisteminin çalışması istemsiz olup, kalp ve kaslı damarların çalışma düzenini omurilik soğanı ayarlar.

Posted by Arif

Besin ve oksijenin hücreler götürülmesi ve hücrede oluşan atıkların (karbondioksit ve zararlı madde) hücrelerden dışarı atılması dolaşım sistemi ile sağlanır.

Tüm canlı organizmaların yaşayabilmesi için beslenme-boşaltım, solunum yapması gereklidir. Gelişmiş yapılı, büyük vücutlu canlılarda besinlerin ve temiz havanın vücuda yayılmasını, hücrelerde oluşan artıkların boşaltım organlarına ulaştırılmasını sağlayan yapılara dolaşım sistemi denir.

Dolaşım sistemi çiçekli bitkiler, eklem bacaklılar, yumuşakçalar, derisi dikenliler ve omurgalı canlılarda bulunur. Genel olarak tüm sistemlerle ilişkili olan dolaşım sistemi kalp, damarlar ve kan dokusundan oluşur.

İnsanlarda dolaşım sistemi;

* Sindirilmiş besinleri, su ve mineralleri hücrelere taşıma,
* Akciğerden alınan oksijeni hücrelere taşıma
* İç salgı bezlerinin ürettiği hormonları hedef organlara iletme
* Karaciğerin ürettiği ısıyı tüm vücuda yayma,
* Hücrelerin ürettiği artık maddeleri böbreğe ve deriye taşıma,
* Solunum sonucu oluşan karbondioksiti akciğerlere taşıma,

Posted by Arif

Kolera, fazla sayıda ishal ve kusma ile çok miktarda sıvı ve elektrolit kaybedilme­sine sebep olan bir ince barsak hastalı­ğıdır.

XIX. yüzyılda Hindistan’da Bengal’de gö­rülen hastalık ticaret yollarıyla yayılmış, 1817′de Japonya’da, 1826′da Moskova’da, 1831′de Berlin’de, Paris’te ve Londra’da salgınlar yapmıştır. Daha sonra Londra’dan göçmenlerle Kanada’ya ulaşan salgınlar birçok insanın ölümüne neden olmuştur. Örnek vermek için 1892′de Hamburg’da çıkan bir salgında 17.000 kişinin hastalan­dığını ve yarısının öldüğünü söylemeliyiz. Klasik koleranın etkeni, Vibrio cholerae (Vibrio comma) adı verilen, virgü! şeklin­de, hareketli, gram negatif bir bakteridir. Kolera vibriyonu asitlere, ısıya ve kuru­luğa çok hassastır. Çeşitli eşya ve besin­ler üzerinde birkaç gün canlı kalabilir.

Kolera etkeni, ağız yoluyla bulaşır. Kuluç­ka devri birkaç saatten 1 haftaya kadar değişir. Genellikle 5 saat ile 3 gün ara­sında kabul edilir. Hastalık, kuluçka dev­rini takiben ani ishal ve kusmalarla baş­lar. İshal sırasında karın ağrısı yoktur, dış­kı adeta boşalır tarzda çıkar. Pirinç suyu gibi bulanık olan dışkının içinde pirinç ta­neleri şeklinde taneler (flakonlar) vardır.

Posted by Arif

Şiddetli ishal ile karakterize bir kalın barsak hastalığı. İki ana şekli vardır: Basilli dizanteri ve amipli dizanteri. Dizanteri eskiden beri bilinen bir hastalıktır. Amipli ve basilli dizanteriler arasındaki ayırım ancak son yüzyılda tesbit edilmiştir. Önceleri bu iki tip dizanteri birbirine karıştırılmıştır. Eldeki bilgilere göre dizanteriyi ilk defa M.Ö. 380’de İran ordusundaki bir salgın sırasında Herodotus tesbit etmiştir. Askeri hareketlerde, savaşlar esnasında, toplumların kötü beslenme şartları ve göç gibi sağlık kurallarına dikkat etmedikleri zamanlarda sık sık dizanteri salgınları görülmüştür. Basilli dizanterinin benzeri belirtileriyle seyreden amipli dizanteri 1859’dan sonra ayırt edilmeye başlandı. 1898’de Shiga, Japonya’da dizanterili hastalardan dizanteri basilini üretti, şifa bulduktan sonra, bunların büyük abdestten kaybolduklarını tesbit etti. Basilli dizanteri salgınlar yapabilmekte, amipli dizanteri ise tek tük vak’alar halinde görülmektedir.

Basilli dizanteri

Posted by Arif

Tifo, Salmonella typhosa adı verilen bir mikrop tarafından meydana getirilen, ağız yolundan besin maddeleri ile bulaşarak barsak lenf dokusunda doku ölümüne yol açan genel bir lenf sistemienfeksiyonu. Salmonella typhosa mikrobu, 1 ila 3,5 mikron uzunluğunda olup, hareketli, sporsuz ve kapsülsüz birbakteridir. Salmonella typhi tipi bakteriler tarafından meydana getirilen bir hastalıktır. İçme suyu ve kanalizasyon şebekelerinin sağlıklı olması nedeniyle, gelişmiş ülkelerde ender görülür. Sindirim kanalıyla vücuda giren bakteriler ince bağırsakların duvarlarına yapışır ve dalak ile lenf nodüllerinin (bezelerinin) iltihabına neden olur. Taşıyıcılar bu hastalığın yayılmasında oldukça etkendir. Bunlar, bağırsak yollarında tifoid bakteri taşıyan insanlar olup yıllarca herhangi bir hastalık belirtisi göstermeden yaşarlar. Yetersiz sağlık koşulları ve sağlıksız su kullanılması tifonun salgınlar meydana getirmesine yol açabilir.Tifo bütün dünyada yaygın bir hastalık olmakla birlikte; gerekli korunma tedbirlerini alan, çevre sağlığı şartlarını eksiksiz yerine getiren, temiz su ve alt yapı tesisleriyle ilgili problemleri olmayan, yani gelişmiş ülkelerde salgınlar yapamamaktadır.

Posted by Arif

Bazı kişilerde anüs (makat) ve rektum (kalın bağırsağın son bölümü) çevresinde bulunan hemoroidal damarlar aşırı derecede genişler ve anüsten dışarıya taşarlar. Örneğin Kabızlık şikayeti olan bireylerde dışkı sertleşir ve dışkılama işlevi zorlaşır. Birey bu sert dışkıyı boşaltmak için aşırı ıkınma ve zorlanmaya gerek duyar. Bu sırada anal kanalı örten tabaka ve damarlar zedelenir. Bu da damarlarda genişleme ve şişmeye neden olur. Damarlardaki bu genişleme ve şişmeye hemoroidal hastalık ya da kısaca hemortoid denir. Bu durumda damarlar normal işlevlerini yapamazlar ve bazen de ciddi şikayetlere neden olurlar. Bu belirti ve bulgular hangi hemoroidal grup hastalandı ise ona göre farklılık gösterir.

- Eksternal (dış) hemoroid anüsün çevresinde gelişir ve ince bir deri ile kaplıdır. Eğer bu damarların içinde bir kan pıhtısı oluşursa oldukça ağrılı olur. Hasta, makadının hemen yanında eline sert ve ağrılı şişliğin memelerin) geldiğini söyler. Yırtıldıkları zaman kanama şikayetine neden olur.

- İnternal (iç) hemoroid anüsün içinde gelişir. Ağrısız kanama en önemli belirtisidir.

Posted by Arif

Safra taşları; safra kesesi içinde oluşan kollesterol kristalleri, pigment materyallerinin yapışarak kümeler oluşturmuş halleridir.

Safra Kesesi Taşları niçin oluşur?

Bazı safra bileşikleri (kollesterol gibi )safrada kolaylıkla çözünmez.Bileşikler çok fazla olduğu zaman ,çökerek sert kristaller oluştururlar.Bu yapılar birleşip yapışarak safra taşlarını oluştururlar.

Tüm safra kesesi taşları aynı mıdır?

Hayır.Farklı safra taşları tipleri vardır.Safra bileşimindeki çökelmeye yatkın maddelere bağlıdır.Keza,taşların büyüklükleri ve şekli çeşitlidir.
Safra taşlarının % 90′ı Kollesterol safra taşlarıdır.Diğerleri bilurubin safra taşlarıdır. (Bazı kan erime hastalıklarında sıktır )

Kimlerde safra taşı sık olarak görülür?

Genellikle 4 F kuralı vardır ( Fatty,Fourty,Female,Fair )Sarışın (kumral) tenli,40 yaşını geçmiş,kilolu,çok doğum yapmış kadınlard daha sıktır.

Safra Taşlarının belirtileri nelerdir?

Hiç bir belirti vermeyebilir.(Asemptomatik safra taşları = Yaklaşık safra taşlarının % 80′nini oluşturur.Sessiz safra taşı adı verilir.)Belirtileri arasında ; şiddetli karın ağrısı,bulantı-kusma (özellikle yağlı bir yemekten sonra oluşur )

Posted by Arif

Kullanılan diğer isimleri: Pilorospazm, spastik kolitis, sinirsel hazımsızlık, barsak nevrozu, fonksiyonel kolit, irritabıl kolon, huzursuz barsak sendromu, muköz kolit, laksatif kolit, fonksiyonel dispepsi.
İnce ve kalın barsakların anormal derecede artmış spontan (kendiliğinden) hareketlerinin görüldüğü bir hastalıktır ve genellikle duygusal stresle artış gösterir.

İrritabıl barsak sendromu, karın ağrısı ve değişmiş barsak hareketlerinin birlikteliği şeklinde gözlenir. Olayın nedeni kalın barsaklardaki kasların hareketlerinde (motilite) bir bozukluk meydana gelmesidir; bununa birlikte barsak yapısında herhangi bir değişiklik yoktur.

Hastalık genellikle bayanlarda görülür ve en sık olarak 20-30 yaşlar arasında meydana gelir. Spastik kolon gelişimini kolaylaştıran nedenler arasında az lifli besinler tüketmek, duygusal sıkıntılar ve laksatif (ishal yapıcı) ilaçalr kullanmak sayılabilir.

Toplumun yaklaşık olarak %10-20 sinde irritabıl barsak sendromu ile uyumlu bulgular bulunmaktadır; ancak bunların çok az bir kısmı tedavi için sağlık kuruluşlarına müracaat etmektedir.

Korunma

Posted by Arif

Siroz; normal karaciğer hücrelerinin yerine skar (nedbe) dokusunun oluştuğu duruma verilen isimdir, ve bu durum karaciğerin tüm fonksiyonlarında azalmaya neden olur. İlerlemiş hastalarda, hasar o kadar ciddidir ki, tek çözüm yolu karaciğer naklidir. Siroz ABD deki en sık ölüm nedenleri arasında sekizincidir ve her yıl 25 bin kişinin ölümüne neden olur. Ve yine binlerce kişinin karaciğerinin normal fonksiyonları yapma kabiliyetinde yavaş yavaş azalmaya neden olur.

Sirozun çok sayıda nedeni vardır. ABD ve Avrupada, en sık nedenler; aşırı alkol tüketimi ve kronik Hepatit-C virüs enfeksiyonudur.

Alkolik siroz, 10 veya daha fazla yıl süresince aşırı alkol tüketimi soucunda meydana gelir. Ancak sosyal içicilerde de (toplumsal olaylarda (toplantı, eğlence gibi) alkol tüketen kişiler) siroz meydana gelme olasılığı vardır. Alkolün karaciğer hücreleirne toksik etkisi vardır. Neden bazı insanların alkolün zararlı etkilerine daha dayanıklı olduğu bilinmemektedir, ancak kadınlar erkeklerden daha az alkol tüketseler de alkolik siroza yakalanaya daha yatkındırlar.

Posted by Arif

Gastrit mide mukozasının bir çeşit inflamasyonudur (Yangı). Bu değişik etkenlerin yaptığı uyarı sonrasında beyaz kan hücrelerinin mukozada birikmesi anlamına gelir. Gastrit akut veya kronik olabilir.

GASTRİTİN SEBEPLERİ NELERDİR?

Helicobacter pylori (HP) :

Kronik gastritin en sık görülen nedenidir. HP ağız yoluyla alınarak midede yerleşen ve burada gastrit olarak adlandırdığımız bir iltihap oluşturan, spiral şeklinde bir bakteridir. Mide mukozasını örten mukus tabakasının altında yerleşerek mide asidinden ve diğer etkenlerden korunarak yaşamını sürdürür. HP hem salgıladığı toksinlerle ve hem de vücudun bakteriye karşı oluşturduğu immun yanıt (vücudun bağışıklık sisteminin bakteriye karşı oluşturduğu yanıt) sonrasında ortaya çıkan bazı maddelerle mukus tabakasını zayıflatarak mide mukozasını asit ve diğer saldırgan faktörlere duyarlı hale getirir. Gelişmekte olan ülkelerde genellikle çocukluk çağında alındığından tedavi edilmediğinde mide mukozasında hayat boyu süren bir kronik iltihaba sebep olur.Yaşlı popülasyonda daha fazla olmak üzere toplumumuzun yaklaşık %80 inin bu bakteri ile enfekte olduğu gösterilmiştir. HP enfeksiyonu ülser oluşumunda önde gelen faktörlerden biri olarak kabul edilmekle birlikte bu bakteri ile enfekte olan insanların hepsinde ülser oluşmaması ve son yıllarda giderek artan oranlarda HP negatif ülserlerin saptanması ülser oluşumunda HP yanında başka faktörlerin de etkili olduğunu düşündürmektedir.

Posted by Arif

Alkol, midenin iç yüzeyini örten tabakayı tahriş ederek gastrite ve kusmaya yol açabilir. Midenin üst bölümüyle yemek borusunun alt bölümünde küçük yırtıklara sebep olabilir.

Alkolün uzun süre kullanılması özellikle B vitaminlerinin ve diğer besinlerin emilimini engelleyebilir. Ayrıca yüksek miktarda tüketilen alkol, karaciğer için önemli bir tehdit oluşturur.

Sigara içme alışkanlığı da benzer sorunlara yol açar. Sindirim sistemimiz yediğimiz besinlerin sindirilmesini ve bu besinlerin ince bağırsak tarafından emilerek kanımıza geçmesini sağlar. Sindirim sonucu oluşan küçük moleküller dolaşım sistemimiz aracılığıyla hücrelerimize kadar taşınır.

Vücudumuz besin içeriklerini enerji üretmek, yapım ve onarımını gerçekleştirmek ve faaliyetlerini düzenlemek için kullanır. Vücudumuz bu önemli görevlerini gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğu besin içeriklerini besin gruplarından sağlar. Aşağıdaki metni okuyarak besin gruplarının yeterli ve dengeli bir şekilde tüketilmesinin vücudumuz ve sindirim sistemimizin sağlığı için önemini kavrayalım.

Posted by Arif

Doğru Beslenmeyi Öğrenmek:

Dengeli ve yeterli beslenmemiz gerektiğini uzmanlardan ve büyüklerimizden sıkça duyarız. Dengeli ve yeterli beslenmek niçin bu kadar önemlidir? Vücudumuzun günlük enerji gereksinimini karşılamak, büyümemiz ve gelişmemizin sağlıklı olabilmesi için dengeli ve yeterli beslenmemiz gerekir. Yemek yemek temel ihtiyaçlarımızdandır. Ancak vücudumuz besinlerin ihtiyacımızdan fazla olan kısmını harcayamaz ve bunları yağa dönüştürerek depolar. Depolanan yağlar ise zamanla şişmanlığa sebep olur.

Dengeli ve yeterli beslenme besin içerikleri olan protein, karbonhidrat, yağ, vitamin, mineral ve suyun, ihtiyacımızı karşılayacak oranda ve birlikte alınmasıdır.

Stres ile dengesiz ve yetersiz beslenme sindirim sistemi sağlığını olumsuz etkileyen faktörlerdendir. Lifli besinleri tüketmek ve dengeli ve yeterli beslenmek ise sindirim sisteminin sağlığını olumlu etkiler.

Sindirim sistemimizin sağlığını korumak için:

• Çok sıcak ve çok soğuk şeyler yiyip içmemeliyiz.

• Lokmaları iyice çiğnemeli ve yavaş yemeliyiz.

• Sofradan tam olarak doymadan kalkmalıyız.

• Yemek sırasında ve yemekten sonra fazla su içmemeliyiz.

Posted by Arif

Mide ile on iki parmak bağırsağı arasında bulunan hem iç hem de dış salgı yapabilen bir organdır. İç salgısını doğrudan kana verirken, dış salgısını (pankreas öz suyu) wirsung kanalı ile ince bağırsaktaki water kabarcığına bırakır. Pankreas öz suyunda; tripsinojen, kimotripsinojen, amilaz, lipaz, deoksiribonükleaz ve ribonükleaz bulunur.

Pankreasın langerhans adacığında insülin ve glukagon hormonu üretilir.

Pankreas, Ortalama 15-20 cm uzunluğunda ve kadınlarda 55 gr erkeklerde 70 gr ağırlığındadır. Önden arkaya doğru yassılaşan pankreasın düzensiz olan biçimi çengele benzetilebilir.

Pankreasın Bölümleri

Şişkin olan sağ ucuna baş, daha dar olan orta bölümüne gövde, gövde ile başın birleştiği ince bölüme boyun, ince uzun olan son ucuna da kuyruk denir. Kuyruk bölümü dalağa dek uzar. Pankreas, dalak, karaciğer ve üst mezanter atardamarlarıyla beslenir. Pankreas'ın boşaltıcı kanalları, Wirsung kanalı ve Santorini kanalıdır.

Pankreasın Salgı görevleri

Posted by Arif

Karaciğerin sindirim ile ilgili görevi safra salgılamaktır. Safra da; safra tuzları, kolesterol, safra pigmentleri, yağ asitleri ve su vardır. Safra bir sindirim enzimi değildir, yağların çözünmesini sağlayarak sindirimine yardımcı olur. Ayrıca ortamı bazikleştirir, antiseptik görev yapar ve yağda eriyen vitaminlerin emilimini kolaylaştırır. Safra; safra kanalıyla safra kesesine, oradan da koledok kanalı ile ince bağırsaktaki water kabarcığına açılır. Bunların dışında karaciğerin şu görevleri vardır:

Vücut ısısını düzenler.

Antitoksik fonksiyonu ile zehirli (toksik) maddeleri zehirsiz hale getirir.

Pıhtılaşmada rol oynayan protrombin ve fibrinojeni üretir.

Yaşlı alyuvar hücrelerini parçalar. Embriyo döneminde kan hücrelerinin üretimini sağlar.

Kanda bulunan fazla glikozu glikojen halinde depo eder.

Safra üretir ve salgılar. Bunun için alyuvarların parçalanması sırasında açığa çıkan hemoglobini kullanır.

Kanın damar içinde pıhtılaşmasını engelleyen heparini üretir.

D, B, A ve bağırsaklarda sentezlenen, kanın pıhtılaşmasında rol oynayan K vitamini ile; demir, kalsiyum, bakır, protein ve yağları depo eder. Karotenden A vitamini sentezler.


Son yorumlar