warning: Creating default object from empty value in /home/icom/domains/ihya.com/public_html/saglik/modules/taxonomy/taxonomy.pages.inc on line 33.

psikoloji

Posted by Arif

Korku doğal, paniklemek yanlış...

Domuz gribinden herkes korkuyor. Aslında sağlıklı bir duygu olan korku, bizi önlem almaya iter. Deprem korkusu evlerin daha sağlam inşa edilmesini, trafik kazası korkusu ise emniyet kemerinin kullanılmasını sağlayabilir. Ülkemizde yaygın olarak görülmeye başlayan “Domuz Gribi” korkusunun da, toplum arasında artarak büyük bir paniğe ve toplum psikolojisinin bozulmasına yol açtığını belirten Psikolog Ferahim Yeşilyurt, şu günlerde toplumumuzda yaşanan korkunun normal olmadığını, abartılı yaşanan bir panik reaksiyon olduğunu söylüyor…

Korkunun temelde insanoğlunun yaşamasındaki temel duygusu olduğunu; ancak son günlerde domuz gribi korkusunun toplum arasında hızla arttığını belirten Ferahim Yeşilyurt bunun normal bir durum olmadığını, fobik kaçınmalar ve panik havası oluşturduğunu belirtti. Ferahim Yeşilyurt konuyla ilgili olarak şunları aktardı:

Domuz Gribi Paniği Nelere Yol Açıyor?

Posted by süreyya

Bu sendrom, gönüllü sağlık çalışanları arasında ilk olarak görülen yorgunluk, hayal kırıklığı ve işi bırakma ile karakterize bir durumu tanımlamak için ortaya atılmıştır. Bugün bunlara dayanarak tükenmişlik sendromunun sağlık çalışanları arasında büyük bir sorun olduğu bilinmektedir. Bu sendroma ilişkin üç temel etmen tanımlamıştır;

1. Duygusal tükenmişlik,

2. Depersonalizasyon,

3. Bireysel beceride azalma.

Sıkça görülen diğer etmenler şunlardır:

1. Bu fenomen bireysel ya da kurumsal düzeyde oluşabilir.

2. İnsanın iç dünyası ile ilgili duyguları, amaçları, istekleri ve beklentileri etkileyen psikolojik bir deneyimdir.

3. Olumsuz bir deneyimdir ve sorunlar, baskı hissi, huzursuzluk ve işlev bozukluğu görülür.

Genel olarak kış depresyonu olarak tanımlanan mevsimsel duygulanım bozukluğu, yaz depresyonu olarak da görülebilir. Yaz depresyonu, kış depresyonuyla karşılaştırıldığında ender görülen ve farklı belirtilerle ortaya çıkan bir duygulanım bozukluğudur.

Kış depresyonunun nedenleri yaz depresyonuna oranla daha net açıklanabiliyor. Bunun yanı sıra yaz depresyonunun da kış depresyonu gibi 24 saatlik günlük siklusun değişimi, genetik faktörler, stresle bağlantılı faktörler ya da bütün bunların kombinasyonu etken olabilmektedir.

Yaz depresyonununda da kış depresyonu gibi günlük duygulanım durumunun değişimi, genetik veya stresle bağlantılı faktörlerin etken olabileceğini söyleyen Memorial Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Ayşe Elif Orhon, yaz depresyonu tanısı ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.

20 yaş altındaki bireylerde mevsimsel duygulanım bozuklukları görülmemektedir, yaşla birlikte mevsimsel duygulanım bozukluklarında artış görülebilir. Bunun yanı sıra kadınlarda erkeklere oranla mevsimsel duygulanım bozuklukları 4 kat daha fazla görülmektedir.

Yaz depresyonunun belirtileri kış depresyonununkinden farklıdır. İlkbahar sonları ve yaz başlarında başlayabilir. Belirtileri şöyle sıralamak mümkündür:

Amerikan Hastanesi Diyetisyeni Zuhal Güler Çelik, üniversite sınavına hazırlanan öğrencilere nasıl beslenmeleri gerektiği konusunda bilgi verdi.

Beslenmenin beyin gelişim ve hafızayı etkilediğini vurgulayan Çelik, yenilen besinlerin insan hafızası, zekası ve konsantrasyon gücü üzerindeki etkisinin büyük olduğunu söyledi.

Kola ve cips bilgiyi akıldan uçuruyor

Avokado, havuç, ısırganotu, yaban mersini ve limonun hafızaya katkı sağladığı için sınav hazırlığı dönemlerinde tüketilebileceğini kaydeden Çelik, bununla birlikte az ve sık yeme alışkanlığı oluşturulması, aşırı basit şekerli ve yağlı besin tüketmemeye özen gösterilmesi gerektiğini söyledi.

Aşırı kola ve cips tüketiminin bilgileri akılda tutmayı engellediğini dile getiren Çelik, bunların yenilmemesini önerdi. Çelik, öğrencilerin bu dönemde süt, yoğurt, balık, badem, fındık, tahıllar, yumurta, kırmızı et, pekmez, bitkisel yağlar ve yağlı tohumlarca zengin besinleri tüketmelerini istedi.

Posted by süreyya

Gün boyu iştahsızlığı takiben uykusuzluk ve iştahın gece artması ile karakterize olan "gece yeme hastalığı"; aşırı strese karşı vücudun verdiği yanıt sonucu oluşur.

Araştırmalar göstermiştir ki gece oburlarındaki hormon salınımı, normal yemek yiyen insanlara göre (streslerinden dolayı) daha değişiktir. Özellikle bayan hastalar üzerinde yapılan araştırmalara* göre; bu kişilerdeki stres hormonu salınımı normal kişilerden daha fazladır.

Üniversite sınavına hazırlık, hem çocuklar hem de aileler için uzun, stresli ve yorucu bir süreçtir. Kadıköy Şifa Hastanesi Psikoterapisti Fatma Tosun üniversite sınavına bir ay kala sınavla ilgili yaşanan yoğun baskı ve sıkıntılarla nasıl baş edilebileceği konusunda ipuçları hazırladı.

Kadıköy Şifa Hastanesi Psikoterapisti Fatma Tosun’un aynı zamanda amacı çocukların yaşadığı sıkıntılarla ilgili bu süreçte; ebeveynlerin çocuklarına nasıl rehberlik edebileceği ve destekleyebileceği konusunda bilgilenmelerini sağlayarak onlara daha rahat eşlik edebilmelerini sağlamaktır.

İnsanın en temel duygularından birisidir KAYGI. Herkes uçağa binmeden önce, ameliyata girmeden önce ya da dişçi randevusuna giderken, belli düzeyde bir kaygı duyar. Bu her insan için doğaldır.

Kaygı, kişi duygusal ya da fiziksel baskı altındayken ortaya çıkan bir duygudur. Bir topluluk karşısında konuşmaya başlayacağımız anda soluk alıp vermemiz hızlanır, terlemeye başlarız, kalbimizin sesi kulaklarımızda gezinir, midemiz bulanmaya başlar ve bunlar hafif bir tedirginlik duygusuyla bizi rahatsız eder. Aynı duyguları bizim için önem derecesi yüksek bir sınava girerken de hissederiz.

Sınav Kaygısı nedir?

Posted by bilge

Çalışmaya başlamak ve sürdürebilmek için aslında bir miktar stresin olması uygundur. Ancak bunun belli bir duzeyi aşması kişinin dikkat, konsantrasyon ve çalışma isteğini azaltır. Herhangi bir kişi için stres etkeni olabilen bir durum başkası için stres etkeni olmayabilir. Bu durum, karşılaşılan olayın kişi için ne anlam ifade ettiği ile ilgilidir. Olay bireyin cocukluk ya da erken erişkinlik döneminde yaşadığı sorunlarla bağlantılı ya da benzer ise , kişinin hissettiği sıkıntı duzeyi başkalarına göre daha yuksek olmaktadır. Ayrıca o esnada bireyin çevresinde destek verebilecek kişilerin olması, kişinin sosyoekonomik durumunun iyi olması,belirli bir işinin olması, iyi giden bir evlilik öyküsü, iyi bir eğitim düzeyi gibi dışsal kuvvetlerin mevcut olması da stresle başetmesinde önemli noktalardır. Küçük yaşlardan itibaren bireyin kaygısını başkaları ile paylaşabilmesi ve sosyal ortamlara daha çok girmesi de önemli bir rahatlatıcı etken olabilmektedir.

Posted by bilge

STRES ve KAYGI İLE MÜCADELEDE ÖNEMLİ NOKTALAR

1. Gevşeme Egzersizlerinin Uygulanması :

Bu egzersizleri size önerildiği şekilde her gün kendi kendinize uygulayın ve mümkün olduğu kadar günlük yaşantınızda kullanmaya çalışın. Daima gevşek bir pozisyonda oturmaya, yürümeye, konuşmaya iş yapmaya gayret edin. Siz gevşedikçe yaptığınız işte daha başarılı olduğunuzu, daha az hata yaptığınızı ve daha az yorularak daha az efor sarfettiğinizi göreceksiniz. Bunun yanı sıra kendinize her gün ara ara gevşeme molaları vermeyi adet haline getirin ve vücudunuzu kontrol ederek mümkün olduğu kadar gevşetin.

2. Bekleyin, Düşünün ve Yavaşça İlerleyin :

Yaşam temponuzu yavaşlatın. Bir işe başlamadan önce durup bekleyin, nasıl yapacağınızı düşünün ve yapacağınız işte yavaşça ilerleyin. Lüzumsuz hız vücudunuzun fazla enerji tüketmesine ve gereksiz yere enerji harcamasına yol açacaktır. Yapmanız gereken diğer işlere enerjiniz kalmayacaktır.

3. Geleceği Planlayın

* Sizi strese sokacak durumları önceden belirleyin ve bu gibi durumlarla nasıl baş edebileceğinizi kendinizi nasıl gevşetebileceğinizi planlayın.

Posted by bilge

STRESE KARŞI ALINACAK ÖNLEMLER

1. Stres reaksiyonunun organizmanın normal adaptasyon mekanizmalarından biri olduğu, vücudu ortamda karşılaşılan değişikliklere karşı korumayı amaçladığı unutulmamalıdır. Bu, strese karşı direnç reaksiyonudur.

2. Stres esnasında salgılanan glukokortikoidler ve aynı zamanda artan sempato-adreno-medüller sistem aktivitesi, vasküler reaktiviteyi sağlar, kanda artan serbest yağ asitleri tehlike durumlarında enerji temininde kullanılır, damarlar hızla dolarak şoktan korunulur. Stres esnasında artan hormonlar, aynı zamanda öğrenme ve hafızayı da artırarak stres durumunun aşılmasına katkıda bulunurlar. Stres mekanizmaları bulunmayan hayvanların en zayıf stressörlerin etkisi ile öldükleri görülmüştür.

Posted by bilge

PSİKOTERAPİ GEREKTİĞİNE NASIL KARAR VERİLİR?

Psikiyatrik tedaviler hep diğer hastalıklardan farklı ve değişik görülegelmişter. Bunun bir nedeni de diğer hastalıklarda uygulanmayan bir yöntemin yani psikoterapinin uygulanmasıdır. Ancak çoğu insanlar psikiyatristler dışı hekimler de dahil olmak üzere bunu pek bilmmemektedirler. Bu yöntemle psikiyatrik hastalığın sebebine yönelik bilinçlendirme yapıldığı doğrudur.

Ancak klinik olarak psikiyatrik bir rahatsızlığı olan hastaların hepsinin psikoterapiye ihtiyaçlarının olup olmadığı sorusu sık sık gündeme gelir. Eğer bu soru hastalık hakkında bilgilendirmenin gerekip gerekmediği anlamında soruluyorsa, cevabı evettir. Eğer bazı gizli psikolojik nedenlerin ortaya çıkarılması ve çözümlenmesi için yapılandırılmış bir danışmanlık anlamında soruluyorsa, cevabı hayırdır.

Hastalarda genellikle depresyonun ortaya çıkmasına sebep olabilecek nitelikte psikolojik sorunlar ortaya çıkmaz. Kişiler arası ilişkilerdeki problemler ya da düşük benlik saygısına yönelik formel danışmanlık şeklinde psikoterapi uygulanabilir.

Posted by bilge

Psikanalizin kuramsal kavramı "Ben" (Ego), "O" (id) ve "Benüstü" (Superego) terimleriyle anılan ve "Ruhsal Aygıt" da denilen, ruhsal bir organizasyondan yola çıkar.

"Ben" (Ego), kişiliğin bir alt yapısıdır. Oldukça bağımsız bir işleve sahiptir ve dış çevre ile, "İd" ve "Superego" olarak adlandırılan diğer iki ait yapı arasında bir aracı görevindedir. "İd" içinde hazza ulaşmayı amaç edinmiş istek ve duyguları.. bulundurur. Bu istek ve duygular, "libidinöz" ve "saldırgan" dürtülerden köklenir.. "Superego" ise, toplumun geçerli kavram ve ölçülerini içinde barındırmaktadır Yanı gerçeğin ahlak kurallarını ve kişinin kendi kendini kontrolünü, eleştirisini temsil eder.

Posted by bilge

Kızgınlık, çok hafif bir rahatsızlıktan yoğun bir öfke ve hiddete kadar değişen yoğunlukta yaşanan bir duygudur. Diğer duygular gibi, fizyolojik ve biyolojik değişmelerle birlikte yaşanır. Kızdığınız zaman kalbinizin atışları hızlanır, soluk alıp verişlerinizde artış gözlenir, tansiyonunuz çıkar, daha çok salgılanan adrenalin ve noradrenalin hormonlarına bağlı olarak enerjinizde bir artış olur.

Kızgınlık hem dışsal hem de içsel bazı olaylarla ortaya çıkar. Arkadaşınız, anneniz, kardeşiniz, sokaktaki bir adam, öğretmeniniz vb. belli bir insana kızabileceğiniz gibi; trafik sıkışıklığı, iptal edilen bir randevu, vb. gibi bir olaya da kızabilirsiniz. Kızgınlığınızın ortaya çıkmasından kendi kişisel sorunlarınızla ilgili kuruntularınız sorumlu olabileceği gibi, daha önceleri başınızdan geçmiş ve sizi öfkelendirmiş, travmatik bazı olayların anıları da sorumlu olabilir.

Kızgınlık doğada sadece insanlarda varolan bir duygu değildir. Pek çok hayvan türünde de kızgınlık olduğu düşünülen duyguları gözlemek mümkündür. Kızgınlığı ifade etmenin en doğal ve içgüdüsel yolu saldırganlıktır.

Posted by bilge

Tüm ölümlerin % 0.4-0.9 unu oluşturan intihar (öz kıyım) davranışı kişiyi ve çevresini etkilemesi yanında , sonraki nesiller ve toplum üzerindeki etkileri nedeniyle büyük bir toplumsal sorundur. Tüm dünya çapında her gün yaklaşık bin kişi öz kıyım gerçekleştirmektedir. Erkeklerin kadınlardan daha çok intiharı gerçekleştirdiği saptanmıştır. Sonuçlara göre erkeklerde 2-7 kat daha fazla öz kıyıma rastlanmıştır. Erkekler daha şiddetli metotlar (asılma, kendini silahla vurma gibi) yeğlerken, kadınların ilaç ve boğulmayı seçtikleri gözlenmiştir. Etnik gruplar ve azınlık konumunda olanlar birbirlerine daha bağlı olduklarından daha az öz kıyıma yönelirken, göçmenler henüz ortama alışamadıkları için daha yüksek oranlara sahiptirler.

Posted by bilge

Normaller İçin Grup Terapisi

1962 ' de " Normaller İçin Grup Terapisi " şeklinde bir T Grubu Modeli sunulmuştur. Yaşantısal grup halo tereğinin değil, eğitiminde daha geniş ve insancıl bir tanımı öneriliyordu. Grubun yalnız Kişilerarası ve Liderlik Becerilerini Edinme Süreci ve Örgütsel Fonksiyonu ve Grup işlevselliğini anlama demek olmadığı, daha çok kişisel " Büyümeye " daha fazla önem veren bir değişim olduğu kabul edilmelidir. " Eğitim, kendini bütünüyle keşfetmekten ve kişinin tüm gizli gücünün gelişiminden başka bir şey değildir. "
Amaç : Ve Normalliğe Göndermeler !

Posted by bilge

Özellikle ülkemiz gibi ailesel bağların ve toplumsal yaşantının kişilerin davranışlarında etkili olduğu toplumlarda erişkin yaşlara gelen kişiler evlenerek hayatlarını sürdürmektedirler. Her ne kadar “dışı sizi, içi beni yakar” deseniz de yurt dışında yapılan çalışmalara göre 45-65 yaş grubunda evli erkeklerde, aynı yaş grubundaki bekar ve birlikte yaşayan erkeklere göre , 10 yıl içinde ölüm oranları iki kat daha az bulunmuştur. Evli erkekler daha uzun yaşama şansına sahip bulunmaktadırlar.

Evlilikte en önemli sorunlar arasında eşler arası iletişim süresi ve kalitesinin eksikliği, kendi aileleri ve eşlerinin aileleri ile olan ilişkileri, toplumsal hayata yönelik davranış ve hissedişleri, ekonomik sorunlarla başa çıkabilmeleri, mesleki durumları sorunlarını çözmede kullandıkları yollar, eğer çocukları varsa onların bakımı ve yetiştirilmesindeki farklı bakış açıları, ve cinsel hayatlarındaki yetersizlikler ve uygunsuzluklar sayılabilir.

Posted by bilge

Depresyon vak alarının büyük ekseriyetinde sebep üç temele dayanıyor:

1. Beyaz güneş ışığı eksikliği

2. Şeker ağırlıklı beslenme

3. Tatmin edici bir beraberlikten uzak kalma Eskiden birçok insan günlerinin önemli bir kısmını açık havada, gün ışığında çalışarak geçirirdi. Köylüler ve işçiler çiftliklerde, inşaatlarda, yol yapımlarında çalışırlardı. Tezgâhtarlar, memurlar, iş adamları da uzun uzun yürür ya da ata binerlerdi. Kısacası hergün muazzam bir egzersiz içerisindeydiler. Yalnızca zenginler eve kapanırdı. Zengin ev hanımları depresyon ve sıkıntı içerisinde ömürlerini tüketirken, köylü hanımlar dinç, sağlıklı ve üretken konumda idiler. Zenginlerin bu durumunu, bakın, şu olay nasıl anlatıyor:

Zengin bir ailenin şoförü, bu ailenin çocuğunu hergün lüks arabaya taşır, nereye götürecekse götürür, sonra kucağına alıp eve taşırmış. Bu adamın birinin dikkatini çekmiş. "Hanımefendi! Çocuğunuz yürüyemiyor mu?" diye sormuş. Kadın "Elbette yürüyebiliyor, ama çok şükür, öyle bir zorunluluğu yok" diye cevap vermiş.

Posted by bilge

Aşağıda gruplar halinde cümleler verilmektedir. Öncelikle her gruptaki cümleleri dikkatle okuyarak, BUGÜN DAHİL GEÇEN HAFTA içinde kendinizi nasıl hissettiğinizi en iyi anlatan cümleyi seçiniz.lütfen bunları bir kağıda not ediniz.Not ederken sadece gruptaki sizi en iyi anlatan cümlenin sayısal değerini(cümle başındaki sayı sayısal değeridir.) yazacaksınız.20 gruptan her birine cevap vermeyi unutmayınız. Mümkünse boş bırakmayınız.Test bittikten sonra her gruptaki işaretlediğiniz cümlenin sayısal değerlerini toplayarak toplam puanı bir kenara yazacaksınız. Başlayabilirsiniz…

A-
0. Kendimi üzüntülü ve sıkıntılı hissetmiyorum.
1. Kendimi üzüntülü ve sıkıntılı hissediyorum.
2. Hep üzüntülü ve sıkıntılıyım. Bundan kurtulamıyorum.
3. O kadar üzüntülü ve sıkıntılıyım ki artık dayanamıyorum.

B-
0. Gelecek hakkında mutsuz ve karamsar değilim.
1. Gelecek hakkında karamsarım.
2. Gelecekten beklediğim hiçbir şey yok.
3. Geleceğim hakkında umutsuzum ve sanki hiçbir şey düzelmeyecekmiş gibi geliyor.

C-
0. Kendimi başarısız bir insan olarak görmüyorum.
1. Çevremdeki birçok kişiden daha çok başarısızlıklarım olmuş gibi hissediyorum.

Posted by bilge

Depresyon tedavisinde terapinin ilaçlar kadar etkili olabildiği açıklandı.

Amerikan Psikiyatri Kuruluşu genel kurulunda, terapi maliyetinin kısa dönemde ilaç tedavisi maliyetiyle aynı olduğu, ancak uzun dönemde daha ekonomik olabileceği belirtildi.

Nashville Vanderbilt Üniversitesi uzmanlarından Dr. De Rubeis ve Steven Hollon, depresyon hastası 240 denek üzerinde ilaç ve terapinin etkisini gözlediler. Hastaların bir kısmına 16 hafta, bilmeye ve kavramaya yönelik terapi uygulayan araştırmacılar, diğerlerine 16 hafta depresyona karşı ilaç verdiler ve hastalar zaman zaman psikiyatristle görüştürüldü. Bir diğer gruba ise sadece placebo verildi ve hastalar psikiyatrist ile görüştürüldü. Bilmeye ve kavramaya yönelik kognitif terapi, hastayla psikiyatristin karşılıklı konuşması ve doktorun, hastanın kendisi ile ilgili negatif yapısını çözmeye çalışması olarak biliniyor.

%57 ORANINDA OLUMLU ETKİ GÖSTERDİ

Posted by bilge

AKUT STRES BOZUKLUĞU

A - Aşağıdakilerden her ikisinin de bulunduğu bir biçimde kişi travmatik bir olayla karşılaşmıştır.

Kişi gerçek bir ölüm yada ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma yada kendisinin yada başkalarının fizik bütünlüğüne bir tehdit olayını yaşamış, böyle bir olaya tanık olmuş, yada böyle bir olayla karşı karşıya gelmiştir.

Kişinin tepkileri arasında aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme vardır.

B - Sıkıntı doğuran olayı yaşarken yada bu olayı yaşadıktan sonra aşağıdaki disosiyatif belirtilerden üçü yada daha fazlası gerçekleşmiştir.

Uyuşukluk, dalgınlık duyumları yada duygusal tepkisizlik.

Çevrede olup bitenlerin farkına varma düzeyinde azalma ( afallama)

Derealizasyon ( Çevreyi değişik algılama )

Depersonalizasyon ( Kendisi değişime uğramış gibi hissetme )

Disosiyatif amnezi ( Yani travmanın önemli bir kısmını hatırlamama)

C - Travmatik olay tekrar tekrar yaşanır.

Göz önüne tekrar tekrar gelen görüntüler,

Tekrarlayan düşünceler

Rüyalar

İllüzyonlar

?Flashback? episodları

O yaşantıyı yeniden yaşar gibi olma yada travmatik olayı hatırlatan şeylerle karşılaşınca sıkıntı duyma.

Posted by bilge

Evlilik aslında birbirinden farklı iki insanın paylaşmaya başladığı yeni bir hayat dönemi olarak değerlendirilir. İnsan hayatındaki her değişim strese sebep olur ancak evlilik gibi köklü değişimlerin yeri daha bir farklı olmaktadır.

Şöyle düşünün kültürel olarak aile yaşantısı olarak birbirinden farklı iki kişinin aynı evi aynı zaman ve mekanı paylaşmaya başlamaları hayatınızda ne kadar radikal bir değişimdir.

Hele bir de eşinizle öncesinde tam tanışmadığınızı düşünün. Belki de hep güzel saatleri paylaştınız ve birbirinize göstermek istediğiniz yüzünüzü gösterdiniz. Gülünecek neşeli anları paylaştınız. Ancak artık evlisiniz ve iki kişilik düşünmek zorundasınız. Bu durumda kendinizi kısıtlanmış gibi hissetmeniz gayet doğaldır. Karşı tarafın da aynı duyguları paylaştığını unutmayın. Bunu böyle düşündüğünüzde karşılıklı anlayışla bazı sorunların üstesinden gelebilirsiniz.


Son yorumlar